Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Mesaj gönderen Siyabend » 28 Ara 2008 15:10

Özcan Alper’in senaryosunu yazdığı ve yönettiği “Sonbahar” filmi, 19 Aralık “Hayata Dönüş Operasyonu”nu ana tema olarak almış. Filmin başrollerinde Onur Saylak, Raife Yenigül ve Megi Kobaladze yer alıyor. Tamamı Karadeniz'de çekilen, Artvin ve Rize'de Kasım ayı başında ön gösterimi yapılan filmi 5 bin kişi izlemiş. 15. Altın Koza Film Festivali'nde ''En İyi Film'' başta olmak üzere 3 ödül alarak festival yolculuğuna devam eden ''Sonbahar'', 61. Locarno Film Festivali'nde ''The Art and Essay Cicae'' ödülüne de layık görüldü.

Resim

Altın Portakal Film Festivali'nde ''NETPAC'' ödülü, Kars'ta yapılan Altın Kaz Film Festivali'nde ''En İyi 2. Film'' ve Siyad Ödülü alan film, geçen yaz gösterildiği Saraybosna Film Festivali ve Selanik Film Festivali'nde de övgüyle karşılandı.

Film, 19 Aralık Operasyonu’nun ardından, 12 yıl kaldığı cezaevinden hastalığı nedeniyle tahliye olup memleketi Çamlıhemşin’e dönen Yusuf’un hikâyesini anlatıyor. Alper’in daha önce Mezopotamya Sinema’yla çektiği kısa filmi “Momi”yle Türkiye’de Hemşince’nin varlığını ortaya koymuştu. “Sonbahar”da da Hemşince dili ve kültürünü seyirciye yansıtıyor. Filmin yönetmeni ve senaristi Özcan Alper ile “Sonbahar” ve daha çok politik sinemayı konuştuk.

* Sizi “Sonbahar”ı çekmeye iten nedeni anlatır mısınız?

- Bunu tek nedene bağlayamıyorsunuz. Bu içinizde büyüyor ve bir şekilde senaryo çıkıyor. Birçok faktör olabilir. O coğrafya da geçirdiğim çocukluk olabilir. Orayı anlatma durumu olabilir. İkincisi benimde içinde olduğum 90’lı yıllar gençliği, ona dair bir meseleyi anlatma olabilir. Tüm bu bağlamlar içerisinde, bir şekilde hepimizi etkilendiğini düşünüyorum. 19 Aralık Operasyonu’nda bulunan kişilerin birçoğunun arkadaşım olması da, beni bir şey yapılmalı durumuna getirdi. Onların sesine bir ses katılmalı, bu kadar erken unutulmamalı dedim.

* Bir taraftan Hemşin dilini, kültürünü insanlara gösteriyorsunuz, bir taraftan 19 Aralık sözde “Hayata Dönüş Operasyonu”nu ve daha birçok temaya neredeyse aynı mesafede yaklaşıyorsunuz. Hepsini yeterince anlatabildiğinize inanıyor musunuz?

- Bütün bunları anlatmak gibi bakmıyorum. Bunları bir filmle değil, yüz tane filmle bile anlatamazsınız. Bir de bunu sadece sanatla da anlatamazsınız. Ben tüm bunların içinde olduğu bir iz düşüm olarak göstermek ve anlatmak istedim birkaç karakterde. Sinema da böyle bir şeydir. Mesela “Piyanist” filminin başarısı tüm kıyımları bir karakter üzerinden anlatabiliyor olmasıdır. Siz bütün o Yahudi soykırımını, savaşı görmüyorsunuz. Sadece bir insana yansıması olarak görüyorum. Filmin kendisi doğrudan F Tipi Cezaevlerini anlatan bir film değildir zaten. Oradan çıkan birini anlatıyorum. Hemşin kültürünü de bunun içerisinde anlatıyorum. Bunlara dair cümle kuran bir film olarak algılayabiliriz.

* “Sonbahar”ı politik sinema örneği olarak görebilir miyiz? Sizce nedir politik sinema?

- Şimdi politik sinema örneği olarak, kendi açımdan baktığımda, evet diyorum. Ama konusu politik olduğu için politik olmuyor. Doğrudan öyle bakmıyorum. Mesela herkes konusu politik diyor, ama estetik olarak da başka yerde duruyor. Niye? Çünkü politik bir konu ama propaganda yapmadan, tam tersi, insanın içsel yolculuğu, ölümüyle baş başa kalmasını anlatıyor. Siyaset yapan bir film değil, ama siyasal bir filmdir. Ben öyle düşünüyorum.

* Filmin öyküsünden çok, sizin sinema dilini ön planda tuttuğunuzu gördüm filmde…

- Çünkü siz sinema yapıyorsunuz. Ve doğal olarak ilk başta sinema derdi olmalı… Yoksa gider siyaset yaparsınız. Benim için ilk önce sinema dili, sonra öykü geliyor.

* O zaman Yılmaz Güney’in filmlerini nereye koymamız gerekiyor? Çok politik çok sert olmasına rağmen birçok film, pekâlâ sinema dili de bir o kadar estetik…

- Yılmaz Güney’in başka bir yetkinleşmesi var. Filmleri hiç de politik değil konuları, ama filmlerin kendisi politik. Bunu anlatmaya çalışıyorum. Mesela “Umut”ta politik bir hikâye mi var, yok ama film politik. Ya da “Sürü” doğrudan politik bir olayı anlatmıyor. Ama “Sürü” Türkiye tarihinin en politik filmlerindendir. Keza “Yol” filmi Türkiye ve dünyanın en politik filmi aslında. Onun ustalığı başka bir şey. Ben dediğini tam anlamadım. Hani estetik bir şey var, filmin politik tarafı geride mi kalmış diyorsun?

* Evet…

- Ben ona pek katılmıyorum. Çünkü ben mesela F Tipi Cezaevlerini anlatsaydım, yine aynı anlatırdım. Olayın aynı aslını aynı şekilde başka anlatabilirdim. Ama ben ilk filmim olması itibariyle bir tercihte bulundum. Her şeyi anlatma peşine düşmedim. Ben hayatımda tek film çekmeyeceğim.(Gülüşmeler) Onun için her şeyi tek filmde anlatmaya kalkışmadım. Daha çok o süreci anlatan karakteri anlatmak istedim. Çünkü burada başka şeylerim de vardı. Ben bu işin izdüşümünü de anlatmak istedim, Sovyetler Birliği meselesi v.s ve aynı zamanda kendi coğrafyama, kendi kültürüme dair olanı da anlatmak istedim. Ve böyle bir hikâye ortaya çıktı.

* Filmin karakteri Yusuf hapisten çıkıyor ve köyüne gidiyor. Bu karakterde zaman zaman umutsuzluklar var gibi filmde…

- Ben bunu umutsuzluk olarak görmüyorum. Çoğu zaman o umutsuzluktan farklı umutlar da çıkabilir. Şimdi Türkiye solu son zamanlarda hep yenilgiyle gösterilirken ben bunun tersini mi yapmalıydım? Bunu konuşmak, konuşturmak için yapıyoruz. Söyleşilerimizde özellikle Karadeniz’de, bunları konuşturmak önemli bence. Bu bana daha politik ve daha önemli geliyor. Bu filmi her katmandan seyirciye izletmek istiyorum. Çünkü sistem seni terörist, canavar olarak göstermiş, insanlara sosyalistin, devrimcinin insani durumunu gösteriyorum aslında. Bu bana göre daha önemlidir. Filmin kendi içerisinde alt metinleri çıkıyor zaten. Bunun bir yaşam biçimi olduğunun tercihidir. Mesela edebiyattan, tiyatrodan örnek vereyim, daha yakın bilirsin, bir dönem Sovyetlerde kalkıp “Sosyalist Gerçekçilik” diye bir şey çıktı. “Sen işçileri şöyle gösteremezsin, bilmem ne yapamazsın” gibi şeyler söylendi. Doğrusu bunu mantıklı bulmuyorum. Daha eleştirel gerçekçi bir tarz bana daha çok uyuyor. Ben sosyalistim, ama “sosyalist gerçekçiliği” doğru bulmuyorum.

* Özcan Alper’in sinema dili var mı, öyle bir durum oluştu mu? Çünkü kısa filmini de düşündüğümde ikinci filmin olarak görüyorum bunu…

- Şimdi, tabii ki, ilk filmim de dil oluştu desem doğru olmaz. Tabi kafamda bir şeyler var. Ama şimdiden bunu demek sakat bir durum oluşturabilir. Böyle bir şey için ikinci, üçüncü filmi beklemek gerekiyor. Ama biçim olarak, içerik olarak bu tarz filmler yapmak istiyoruz. Mesela ikinci filmimde daha sert bir hikâye var. O zaman yavaş kamera hareketi kullanamam, fakat o hareketi başka şekilde yediririm. Ya da kamerayı aktüel, koşan bir durumda kullanamam, benim tarzım değil o. Düşündüğüm stile göre belirlerim.

* Seyirci reaksiyonları nasıl, filmi çekilen mekânında gösterdiniz mi?

- Evet, Hopa’da filmi gösterdik. Küçük ilçede 2 bin kişi izledi. Nicelik olarak da çok iyiydi. Mesela hayatlarında sinemaya gitmemiş kadınlar sinemaya geldiler. Seyircilerle söyleşiler yaptık. İşte gerçek politikayı seyirciyle olan söyleşilerde yapıyorum. Dil, cezaevi vs hepsini konuşabiliyorsunuz onlarla.

* Siz aynı zamanda yok olmaya yüz tutmuş bir dili yani Hemşince’yi Türkiye gündemine taşıyorsunuz filmlerinizle…

- Söyleşilerde şunu duydum; İnsanlara kendi dilinde gösterdiğin film, sadece Hemşince’ye değil, başkalarına da çanak oluyor. Dönüp dolaşıp Kürt meselesine geliyor, ya da ulusal meselelere geliyor, söz çok kültürlülük meselelerine geliyor. Her yerde farklı görüyorlar. Mesela Artvin’de ayrı görüyorlar. Diyarbakır’da çok daha farklı görüyorlar. Aslında 25 yıllık mücadelelerini boşuna vermediklerini görüyorlar. Katıldığım söyleşilerde sadece F Tipi’leri değil, aslında sorunun daha büyük olduğunu ve tüm dışarıdaki yaşamımızı cezaevine dönüştürdüklerini konuşuyoruz. Politik sinema böyle bir şeydir. Film kendinden çıkar, tartışma yaratır. Türkiye’de politik sinema yanlış tanımlanıyor. Politik sinemanın tanımıyla ilgili tartışmaların olması gerekiyor.

* Son olarak, “Sonbahar” neyin ağıtıdır?

- Her daim düşleri peşinden koşan sabırsızlık zamanının güzel çocuklarına ithaf ediyorum filmi. Her daim kendi idealleri peşinden koşan insanları ölmüş olarak görmüyorum. Bu sadece geçmiş için değil, gelecek içinde bu böyle olacak. Zaten filmden çıkan seyirci de bunu böyle okuyabiliyorsa, bir şey alıyordur diye düşünüyorum. Bir coğrafyaya bir kültüre, her şeye rağmen, belki sisteme, bunu yaşatanlara, birçok şeye yakılan bir ağıt gibi görüyorum.



ANF NEWS AGENCY


selay
Çavuş
Çavuş
Mesajlar:66
Kayıt:26 Kas 2008 16:53
Ruh Hali:Mutlu
Burç:Oğlak
Takım:Galatasaray

Re: Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Mesaj gönderen selay » 28 Ara 2008 15:14

merak ettim filmi bak.
ZAGROS
Moderator
Moderator
Mesajlar:9466
Kayıt:28 Şub 2007 22:02
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Koç
Takım:Fenerbahçe

Re: Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Mesaj gönderen ZAGROS » 31 Ara 2008 15:42

paylaşım için teşekkürler
beyazgül
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:7631
Kayıt:16 Eki 2006 09:06
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Kadın
Burç:Yay

Re: Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Mesaj gönderen beyazgül » 31 Ara 2008 16:42

bende merak ettim :gozlukk
zinê
Yarbay
Yarbay
Mesajlar:4106
Kayıt:04 May 2008 17:23
Ruh Hali:Üzgün
Cinsiyet:Kadın
Burç:Koç
Takım:Galatasaray

Re: Bir ‘Sonbahar’ Ağıtı…

Mesaj gönderen zinê » 31 Ara 2008 16:54

izleyenler çok beğenmiş :artiii
Cevapla

“Sinema-Tv-Dizi” sayfasına dön