Masallar ve Biz

Düşüncelerinizi Özgür Bırakın
Cevapla
Piremerd
Üstteğmen
Üstteğmen
Mesajlar:413
Kayıt:07 Kas 2006 13:36
Masallar ve Biz

Mesaj gönderen Piremerd » 11 Şub 2008 17:27

Hayat ile Masallarımız o kadar iç içe geçtiler ki. Hangisi nerde başlıyor, nerde bitiyor; artık bunun ayrımını yapmakta zorlanıyoruz.


Ve canavar ölür ve prenses kurtulur, prens prensesi öper ve edebi uykusundan uyandırır, kurbağa öpücük sonucunda prens olur, çirkin ördek kuğuya dönüşür ve Pinokyo gerçek bir çocuk olur. Onlar erdi muradlarına ve biz de çıkalım kerevetine…

Bütün masallar mutlu son ile sonlanır, şöyle ya da böyle iyiler kazanır ve kötüler kaybeder, çünkü onlar kötüdür ve iyiler her zaman kazanmak zorundadır. Kötü cadı öldürülür, kazana atıp yakılır, şeytan kovulur, ejderhâlâr öldürülür, korkunç krallar devrilir ve yerine yakışıklı prensler geçer; ya da kötü kardeşler ve üvey anneler iyi prens tarafından “iyi”ye yaptıkları “kötü”lükleri yüzünden cezalandırılır…

Her zaman böyle mi oluyor? Kötüler her zaman kötü gibi mi görünür? İyilerin her zaman kocaman ve renkli gözleri mi vardır? Cadılar her zaman çirkin midir? İyiler hiç mi kaybetmez? Noel baba gerçekten var mı? Bir gün özen gösterdiğimiz bir şişenin içinden bir cin çıkıp bize 3 dilek hakkı verecek mi? Ya da güzel prensesimiz ya da beyaz atlı prensimiz gelip çektiğimiz ızdıraptan bizi çekip alacak mı? Büyüyünce kuğu olacak mıyız?

Evet bunlar çocuk masalları, kimse artık inanmıyor; ancak bu hep lafta kalıyor, kim bir filmin sonunda kötüler kazandığında hâlâ şaşırmıyor? Kim hâlâ haksızlığa uğradığımızda mutlaka sıranın bize de geleceğini; “kuğuya dönüşmek” ya da kötülerin mutlaka cezasını bulacağına inanmıyoruz? Gerçek mutluluğun her zaman iyilik yaparak sağlanacağına inanmıyor muyuz? Ya da her zaman iyileri koruyan birilerinin olduğuna kim inanmıyor? Siz mi? Öyleyse dünyaya hoş geldiniz!

Gözlerimizi ilk açtığımızda öğrendiğimiz şey ağlamak oldu, ya da öğretilen şey mi demeliydim? Bu bizim iyiliğimiz için bunu kabul ediyoruz, peki ya diğerleri? Neden hâlâ her çocuk bu çocuk masallarına inanıyor? Neden hâlâ iyilerin kazandığı yalanına inandırmaya çalışıyoruz saf beyinleri? Acaba savaşta ölen çocuklara onların neden öldüğünü hangi anne ya da baba anlatabilir? Peki ya savaşta ölen kardeşinin neden öldüğünü çocuğunu kaybeden anne nasıl anlatabilir o küçük yavrusuna? Hâlâ mı iyiler kazanacak? En sonunda acıdan bitap düşmüşken korkunç bir silah bulup kendilerine acı çektirenlere günlerini gösterecekler mi? Ya da daha önce yaptıkları kötülüklerin cezasını mı çekiyorlar? Yapmayın lütfen, masallara inanmıyorsunuz da buna mı inanıyorsunuz?

Sevimli küçük Bambi ormanda annesin yanında koşarken bir “lion king” gelip onu yediğinde hangi çocuk bu doğanın gerçekleri diyebilir? Hangi çocuğa çok sevdiği akrabasının ölüp cennete değil de, mezara gittiğini anlatabilirsiniz? Peki ya biz? Hangimiz bir gün talihin bize de güleceğine inanmıyoruz? Hangimiz, bir gün mutlu olacağımızı ya da en azından onurumuzla öleceğimize inanmıyoruz? Hangimiz yatak öncesi masallarına inanmaktan vazgeçti? Hangimiz gerçekler ile yüzleşebiliyor? Hangimiz bize öğretilen bu “masalların” gerçek olmadığını kendine itiraf edebilir? Belki de olumlu düşünmeliyiz, Belki de böylece daha mutlu bir topluluk oluşturmuşuzdur. Polyanna olsaydı böyle derdi…

Evet gerçek şu ki doğada hayatta kalmak için güçlü olmak gerekir, en büyük balığın sen olman gerekir, en güçlü hayvandan daha hızlı koşabiliyor olman gerekir ve aslada dönüp onunla savaşmamalısın; hattâ aklından geçirip tereddüt bile etmemelisin. Sürekli tedbirli ve hazır olmalısın ki hayatta kalabilesin. En önemlisi de, daha güçlü birinin seni gelip te kurtaracağı gibi bir şeye inanmamalısın. Bambi bir aslanın pençeleri altındayken annesinden yardım istese ne değişirdi acaba? Ya kırmızı başlıklı kız nasıl olur da kurdun elinden kurtulur ve iyiliksever avcı anneannesini kurdun içinden çıkarmaya başarır? Evet bunlar masal ve bize anlatması gereken şey, yani ana fikirleri iyiler her zaman kazanır ya da iyiler her zaman kazanır. Kötüler saf kötüdür ve yüzlerine bakınca bu da anlaşılır, sizce Erol Taş gerçek hayatta kötü müdür? Ya o sizin babanız olsaydı ne düşünürdünüz babanızın sürekli kötülük etmesine? Ya Nuri Alço? Sizce sokakta rahat rahat gezebiliyor mudur bizim yüzümüzden? Ya da itiraf edin kim onun ısmarladığı içkiyi içer? Büyüdük ama hâlâ içimizde bir çocuk var…

Hâlâ masallar inanıyoruz, hâlâ savaşlardan sonra her şeyin normale döneceğine inanıyoruz; oysa bir savaştan ya da bir felâketten sonra, bu felâket yüzünden konmuş olan hiçbir vergi geri alınmamıştır. Ülkelerin savaşlardan sonra refaha kavuşmasının sebebi de budur, çünkü savaşta insanlar vergi vermeye razı olurlar. Depremden sonra konulan hangi vergi kalktı? Neden sürekli ekonomik bunalımdan çıkıp refaha ulaşacağımıza inanıyoruz? Hiç böyle bir şey olmuş mu? Sizce dünyanın gelir düzeyi en yüksek olan ülkedeki insanlar bizim hayal ettiğimiz kadar mutlular mı? Refaha çıkmak kelimesinin tüketimin artması anlamına geldiğini biliyor musunuz? Peki, ya gereksiz tüketimin enflasyona yol açtığını? Enflasyonu azaltmanın tek yolunun tüketimi azaltmak, yani her şeye vergi konması, işyerlerinin kapanması ve halkın cebinden harcamak için kullanacağı paranın alınmasından başka bir şey olmadığını biliyor muyuz? İşsizlik ile savaşmanın tek yolunun enflasyonu azdırdığını biliyor musunuz? Tabi “ceteris paribus” yani diğer koşullar sabitken. Kemoterapinin kanserle savaşırken birçok yararı varken, normal koşullarda ölümcül bir şey olduğunu? Tıpkı yaşayan birine kalp masajı yapmak gibi. Yani bunun başka çare kalmadığında uygulanacak şey olduğunu? Ama bize anlatılan dünya bu değil, değil mi?

Çaresiz kaldığımız bir dünya vaat edilmemişti bize, insanların öldüğü, hayvanlara işkence yapıldığı, ormanların ve tek yaşam yerimiz dünyanın her geçen gün öldürüldüğü bir dünya değildi bize masallarda anlatılan. Biz bindiğimiz dalı keserken yere düştüğümüzde “zaten inecektim” diyenleri dinleyerek büyüdük. Ama şimdi görüyoruz ki, yalnızca bir kez düşülüyormuş, bir daha kalkılamıyor. Aslandan kaçan bir geyiğin aslan kadar hızlı koşması yetmiyormuş, daha hızlı koşmalıymış ki hayatta kalsın. Yoksa ölüyormuş. Başkalarına güvenilerek imparatorluklar kurulmuyor fakat yıkılabiliyormuş. Birlik olunarak her kötülük ile savaşılmıyor ancak kötülüklere karşı ilgisiz kalınabiliniyormuş. Yapmayın ama, kim hâlâ komşusunu külüne muhtaç? Diyelim, onun hakkında dedikodu yapalım ve dua edelim de bize gölge yapmasın. Ondan istediğimiz tek ihsan gölge etmemesi olsun. “Savaşa Hayır” diyelim ve birlik olalım ki savaşı daha rahat bir yerden görebilelim, birlikte sokağa çıkalım ve doğruları söyleyelim ki evdekiler bizi ekranlarından izlerken daha rahat suçlayabilsinler. Peki ama kimler iyi? Yani yalnızca iyiler mutlu olabiliyorsa, dünyada mutlu olmaması ne anlama gelir?

Evet sen, ben, biz iyiyiz. İyi olmalıyız, böyle yetiştirildik ve mutlaka eninde sonunda bunun faydasını göreceğiz. Ancak doğada böyle bir şey yok, doğada mutlu son diye bir şey yok. Yalnızca süreklilik. Büyük balık küçük balığı yutar, sonra daha büyük bir balık diğerini yutar, sonra daha büyük olan diğerini… bu böyle sürüp gitti, böyle sürüyor ve böyle sürecek. Biz de buna göre yaşadık, yaşıyoruz ve evrimimiz buna göre şekilleniyor, ya da öyleydi. Ancak artık bir masalımız var ve hepimiz buna inanıyoruz. Gerçekler ise tamamen farklı, işte iki şansımız var önümüzde. Gerçek ve masal. Biz seçimimizi yapıyoruz. İşin kötüsü ise, bizden gelenler hâlâ bu seçimimizin cezasını çekiyorlar. Masalları yakalım mı? Şizofren bir nesil yaratmak istemiyorsak, evet. Ancak bizim istediğimize inanmak isteyen gençler içinse, artık daha iyi masallara ihtiyacımız var. Ya da artık masalları naylon poşetler içinde satalım, “18 yaşından küçükler satın alamaz.” diyerek. Böylece mutlu sonları ancak zihinsel gelişimini tamamlamış olan yetişkinler okuyup hayalini kurabilir. Ancak onlar gerçek hayatta böyle bir şeyin olamayacağının farkında olabilen kişilerdir.


Cevapla

“Özgür Düşünce & Felsefe” sayfasına dön