Çin Tarihi

Türkiye ve Dünya Tarihi
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:42

Savaş Sanatı


Eski Çin’in en büyük askeri teori eseri olan “Savaş Sanatı”, dünyada en çok bilinen ve en derin etkiye sahip klasik Çin eseridir. “Savaş Sanatı”nda anlatılan strateji ve felsefe düşünceleri, askerlik, siyaset ve ekonomi dahil her alanda yaygın olarak uygulanıyor.

2500 yıl önce yazılan “Savaş Sanatı”, dünyadaki en eski askeri teori kitabıdır. Bu kitap, Clausewits’in yazdığı Avrupa’nın ilk savaş sanatı kitabı “Savaş Üzerine”nin (On War) 2300 yıl öncesinde yazıldı.



“Savaş Sanatı”nın yazarı Sun Wu, Çin’in İlkbahar-Sonbahar döneminde yaşayan büyük bir askeri otoriteydi. Çin tarihinde “Savaş Ustası” veya “Askeri Taktik Ustası” olarak adlandırılan Sun Wu, genç yaşlarda savaştan kaçmak üzere Wu devletine geldi. Wu Kralı tarafından generalliğe atanan Sun Wu, 30 bin kişilik ordusuyla Chu devletinin 200 bin kişilik ordusunu yenerek diğer bütün devletleri korkutan bir isim oldu. Sun Wu, İlkbahar-Sonbahar döneminin sonunda ve daha önceki dönemlerde yaşanan savaşlardan kazanılan tercübeleri özetleyerek yazdığı “Savaş Sanatı” kitabında, evrensellik taşıyan bir dizi askeri kural ortaya koydu ve bir bütünlük oluşturan askeri teoriler sistemini oluşturdu.

6 bin kelime ve 13 bölümden oluşan “Savaş Sanatı”nın her bölümünde bir ana konu işleniyor. Örneğin, “Stratejiler” adlı bölümde savaşın yapılıp yapılmaması sorunu ele alındı. Bu bölümde savaşın, siyaset ve ekonomiyle olan ilişkileri tahlil ediliyor, savaşın sonucunun siyaset, zaman, jeolojik yapı, komutan ve disiplinden oluşan beş temel faktör tarafından belirlendiği, ancak en önemli faktörün siyaset olduğu kaydediliyor. “Çarpışmalar” adlı bölümde savaş taktikleri anlatılıyor. “Saldırılar” adlı bölümde düşmanlara yönelik saldırıların taktikleri yer alıyor. Bu bölümde Sun Wu, asgari bedelle azami başarı kazanma düşüncesini, yani mümkün olduğu kadar savaşmadan düşman kentlerini ele geçirme, zorlu ve uzun süreli savaşlar başlatmadan düşman ülkesini yok etme düşüncesini ortaya koydu. Sun Wu, bu hedefleri gerçekleştirmek için taktiklere önem verilmesi gerektiğini vurgulayarak, zafer kazanmak için ilk seçeneğin siyasi taktikler olduğunu, bunu sırasıyla diplomatik taktikler, silah zoru ve saldırıların izlediğini belirtti. Sun Wu’ya göre taktikle zafer kazanmak için yalnızca kendi gücünü değil, düşmanın gücünü de doğru ve ayrıntılı şekilde bilmek gerek. “Ajan Kullanma” adlı bölümde ise, düşmanların durumunu savaştan önce ayrıntılı biçimde öğrenmek için her türlü ajanı iyi kullanarak mümkün olduğu kadar kapsamlı istihbarat elde etmek gerektiği savunuluyor.

“Savaş Sanatı” birçok değerli felsefe düşünceyi de içeriyor. Örneğin kitapta yer alan “kendini ve düşmanlarını iyi bilenler, yüz savaşı kaybetmez” sözü, bugün Çinlilerin konuşma dilinin bir parçası haline geldi. Zengin diyalektik düşünceleri içeren “Savaş Sanatı”nda, dost ve düşman, öznellik ve nesnellik, azlık ve çokluk, güçlülük ve güçsüzlük, saldırı ve savunma, zafer ve yenilgi, yarar ve zarar gibi savaşla ilgili bir dizi çelişmeler arasındaki zıtlıklar ve dönüşümler anlatılıyor. Sun Wu, bütün bu çelişmeler ve dönüşümleri inceleme temelinde “Savaş Sanatı”nda savaşın stratejilerini ve taktiklerini ortaya koydu. Kitabın diyalektik düşünce tarzı, Çin’deki diyalektik düşünce sisteminin gelişme tarihinde çok önemli bir yere sahiptir.




Taktiklerin koleksiyonu olan “Savaş Sanatı”nda yer alan taktikler, tarihteki bütün büyük askerler tarafından geniş şekilde uygulandı, bu taktiklerin isimleri ve örnek hikayeleri de Çin’de 7’den 70’e herkesçe biliniyor. “Savaş Sanatı”, içerdiği mantıklı askeri ve felsefi düşünce sistemi, zengin düşünceler ve taktiklerle her okunuşunda okuyuculara verdiği yeni ilhamlarla dünyanın askeri düşünce çevresinde geniş etki yapmıştır ve büyük saygınlığa sahiptir. Kitap bugün başta İngilizce, Rusça, Almanca ve Japonca olmak üzere 29 dile çevrildi ve hakkında binlerce kitap yazıldı, birçok ülkedeki askeri okullarda ders kitabı olarak okutuluyor. Basına yansıyan haberlere göre, 1991 yılında patlak veren Körfez Savaşı öncesinde ve savaş sırasında iki taraf, “Savaş Sanatı”nı dikkatle inceleyerek kitaptaki düşünceleri uyguladılar.

“Savaş Sanatı”nda yer alan düşünceler, toplumsal ve ticari yaşamda da yaygın olarak uygulanıyor. Çin’de ve dünyadaki birçok işletme ve işadamı, “Savaş Sanatı”ndaki düşünceler ışığında işletmecilik ve pazarlama çalışmalarını sürdürüyorlar. Kitaptaki askeri düşüncelerin ticarette kullanılması, hep olumlu sonuçlar verdi.


Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:44

Tarih Kayıtları

M.Ö 1. yüzyılda yazılan “Tarih Kayıtları”, Çin tarihindeki büyük bir tarih eseri olmakla birlikte, büyük bir tarihi roman olarak yüz yıllar içinde Çin’in tarih bilimi ve edebiyatı üzerinde derin etki yaratmıştır. Batı Han hanedanı döneminde yazılan “Tarih Kayıtları”nda, ilkel toplumdan Batı Han hanedanına kadar yaklaşık 3 bin yıl içindeki siyaset, ekonomi, kültür ve tarih olayları yer alıyor. “Tarih Kayıtları”, Çin’de kişilerin biyografilerine dayalı ilk genel tarih kitabı, aynı zamanda Çin’in biyografik edebiyatının öncüsü olma özelliğini de taşıyor.


Sima Qian


“Tarih Kayıtları”nın yazarı Sima Qian, Batı Han hanedanı döneminde yaşayan ünlü bir tarihçi ve edebiyatçı. Babası Batı Han hanedanı yönetiminin tarih sorumlusu olan Sima Qian, tarihçi ailesinin etkisiyle küçük yaşlardan itibaren düşünmeyi çok sever, tarih kayıtlara geçen insan ve olaylara özgün bakış açısıyla yaklaşırdı. Sima Qian, gençliğinde ülkenin birçok yerini dolaşarak, farklı yörelerin örf adetleri, ekonomileri ve ürünleri hakkında incelemeler yaptı, tarihi yerleri gezerek ünlülerin biyografilerini ve tarihi olayların kayıtlarını topladı. Babasının ölümü üzerine Sima Qian, Batı Han hanedanının sarayında tarih memuru oldu. O döneme kadarki tarih kitapları, farklı tarih yaklaşımlarına sahip farklı kişiler tarafından yazılmıştı, görüş açıları da dardı. Bu yüzden Sima Qian, eski tarihi belgeleri derlerken, Çin’in genel tarihini anlatan bir kitap yazmaya karar verdi. O zamanda Sima Qian, siyasi görüşlerinin sarayın hakim görüşlerine ters düşmesi yüzünden hadım edime cezasına çarptırıldı. Bu ceza, Sima Qian’a ağır bedensel ve ruhsal acı verdi. Sima Qian, bir süre sonra eski görevine yeniden döndüyse de tamamen farklı bir psikolojiye girdi ve yaşamını sürdürmenin tek hedefi ve anlamının “Tarih Kayıtları”nı tamamlamak olduğunu düşündü. Sima Qian’ın 13 yıllık emeğiyle yazdığı “Tarih Kayıtları”, 103 bölüm ve 500 bin kelimeden oluşuyor.

“Tarih Kayıtları”, “Temel Kronoloji”, “Şemalar”, “Yazılar”, “Soylu Aileler” ve “Biyografiler” olmak üzere beş kategoriye ayrılıyor. Çin tarihindeki imparatorlar ve diğer önde gelen siyaset adamlarına odaklanan “Tarih Kayıtları”nda bu beş kategorinin işlevleri arasında kesim ayrım var. “Temel Kronoloji”de tarihteki kral ve imparatorların yaşamları ve başlarından geçen önemli olaylar; “Şemalar”da bütün tarihi dönemlerde yaşanan bütün olaylar şemalar halinde; “Yazılar”da gökbilimi, takvim, sulama, ekonomi ve kültür olayları; “Soylu Aileler”de her dönemdeki bey ve aristokratların faaliyetleri ve topluma yaptıkları katkılar; “Biyografiler”de toplumun her sınıfından önemli etki yaratmış insanların biyografileri, kimi bölümlerde de bazı azınlık etnik grupların tarihleri anlatılıyor. “Temel Kronoloji”, “Soylu Aileler” ve “Biyografiler”, “Tarih Kayıtları”nda en çok yer alan bölümlerdir. Bu üç bölümün hepsinde tarih, kişilere odaklanarak anlatılıyor. Böylece Sima Qian, yeni bir tarih kitabı biçimi olan “kronoloji biçimi”ni yarattı.

“Tarih Kayıtları”, “gerçeğe uygun kayıtlar” olarak kabul ediliyor. Sima Qian tarih yazmaya, kendisinden önce yaşayan tarihçiler gibi “iyi imparator ve yöneticiler”in başarılarını anlatmanın ve yaşadıkları dönemdeki yönetimleri övmenin bir aracı olarak yaklaşmadı. “Tarih Kayıtları”, diğer feodal hanedanların “resmi tarihleri”nden çok daha geniş bir yelpazeyi kapsıyor. Sima Qian, yalnızca siyaset üzerinde durmak yerine, siyaset, ekonomi, askeriye, kültür, astroloji, coğrafya ve gelenek gibi bütün unsurları bir bütünlük içinde ele alarak zengin ve renkli tarih dünyasını kurdu. Uğradığı haksızlıklar nedeniyle Sima Qian, insanların yaşam gücü ve kişisel değerleri gerçekleştirme mücadelelerine ayrı bir ilgi gösterdi. Bu yüzden “Tarih Kayıtları”nda, geçmişteki bütün feodal hanedanların resmi tarih kitaplarından farklı olarak son derece açık sevgi ve nefret duyguları okunabiliyor. Feodal yönetici sınıflara, özellikle Han hanedanı yönetiminin başında oturanlara yönelik eleştiriler ve yergilerle halkın feodal yönetimin eziyetine karşı başkaldırılarının yer aldığı kitapta, toplumun tabanında yaşayan birçok insana övgü yağdırıldı, çok sayıdaki yurtsever kahraman anlatıldı. “Tarih Kayıtları”nda, geleneksel tarih anlayışı ve ahlak görüşlerine ters düşen olaylar bile yer aldı.

“Tarih Kayıtları”, edebi bakımından da büyük değer taşıyor. Bu eserin taşıdığı sanatsal değer, gerçek tarihi bilgileriyle özgün karakterlere sahip çok sayıdaki kişinn anlatılmasında kendini gösteriyor. Örneğin, sıradan vatandaşken ayaklanma yoluyla yönetimi ele geçirenler, güçsüz görünen ancak içinde büyük ülküler taşıyan kahramanlar, resmiyette bulunmayan ancak seslerini duyuran adalet yanlısı savaşçılar, büyük cesaretle donatılan ve asla yenilmeyen generaller, suikastçılar, asker olmayan ancak üstün zekasıyla ordu yöneten aydınlar, büyük servetlere sahip dul kadınlar, aşk uğruna herşeyini feda eden güzel kızlar vb. Bu olağanüstü kişiler, “Tarih Kayıtları”nın en renkli ve önemli parçasını oluşturdu.
“Tarih Kayıtları”ndaki anlatım, kısa, öz, canlı, sistematiktir, dili de çok akıcıdır. Özellikle dramatik özelliği ön plana çıkaran sahne anlatımı, eserin çekiciliğini artırdı. Bu nedenle “Tarih Kayıtları”, öteden beri klasik Çin düz yazılarının en iyi örneği olarak kabul ediliyor.
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:46

Çin tarihindeki beş müreffeh dönem

Çin’in 2 bin yılı aşkın feodal toplumunda birkaç müreffeh dönem ortaya çıkmıştı. Batı Han hanedanının “Wen Jing dönemi”, Tang hanedanının “Zhen Guan dönemi”, Ming hanedanının “Yong Xuan dönemi”, Qing hanedanının “Kang Xi-Qian Long dönemi”, bunların tipik örnekleridir. “Savaşan Devletler Müreffeh Dönemi” ise az biliniyor.


Tarihteki müreffeh dönemlerin hepsi, kargaşalardan sonra kurulan yeni hanedanların yükseliş dönemine rastladı. Qin hanedanının yıkıntıları üzerinde kurulan Batı Han hanedanı, ancak 170 yılı aşkın sürede harcanan çabalardan sonra refaha ulaşabildi. Tang hanedanının “Kai Yuan Müreffeh Dönemi”, Sui hanedanının son yıllarında yaşanan kargaşalardan yaklaşık 100 yıl sonra ortaya çıktı. Ming hanedanı, Yuan hanedanını Çin Seddi’nin dışına kovduktan sonra yarım asırda harcadığı çabalarla “Yong Xuan Müreffeh Dönemi”ni yaratabildi. Ming hanedanının İmparator Shen Zong döneminin ortasından, Qing ordusunun Çin Seddi’ni geçmesine kadar yaklaşık 50 yıl süren kargaşalardan sonra kurulan Qing hanedanı yönetimi, 20 yıl süren çabayla Li Zichen ve Zhang Xianzhong liderliğindeki isyancı köylü birliklerini yendi ve Ming hanedanının kalıntılarını temizledikten 70 yıl sonra refahı gerçekleştirebildi. Savaşan Devletler dönemindeki durum bunlardan biraz farklıydı. O dönemde ülkeyi paylaşan yedi devlet, İlkbahar-Sonbahar” dönemindeki düzensizlikten sonra yeni bir siyasi düzen oluşturdular ve sonunda Qin devleti, diğer devletleri birleştirerek toplumda gerçek düzeni tesis etti.

Bütünleşmiş ülke, müreffeh ekonomi, istkrarlı yönetim, huzurlu toplum, güçlü devlet ve hareketli kültür, bu dönemlerin ortak özellikleriydi.

Konfüçyus tarafından “Kargaşa toplumu” olarak nitelendirilen İlkbahar-Sonbahar dönemindeki toplumsal çalkantı, aslında eski sistemin çöküşü ve yeni sistemin doğuşunun habercisiydi. Savaşan Devletler dönemine girildikten sonra Li Huai tarafından Wei devletinde ve Wu Qi tarafından Chu devletinde başlatılan reformla başlayan reform dalgası, dönemin yedi devletinin güçlenmesine neden oldu. Özellikle Shang Yang’ın başlattığı köklü reform, Qin devletini diğer altı devletten daha güçlü kıldı. Bu dönemde yapılan reformlar, boyutlarının farklı olmasına rağmen, feodal rejimin, kölelik rejiminin yerini alması sonucunu beraberinde getirdi.

Batı Zhou hanedanı döneminde kurulan çok sayıdaki devletin İlkbahar-Sonbahar döneminde yaşanan savaşlardan sonra birer birer ilhak edilmesiyle Savaş Devletler döneminde yalnızca yedi devlet kaldı. Ancak bu durum, daha sonra ortaya çıkan bölünmüşlüklerden çok farklıydı. Çünkü Qin hanedanından önceki Xia, Shang ve Zhou hanedanları döneminde Çin’de gerçek anlamda ulusal bütünlük yoktu. O zamandaki Çin, Xia, Shang ve Zhou hanedanlarının hükümdarlarını merkez kabul eden beyliklerin birliğiydi. Bu nedenle Savaşan Devletler dönemine bölünmüşlük damgası vurulması yanlış olur. İlkbahar-Sonbahar dönemindeki yüzlerce devletin Savaşan Devletler dönemine gelindiğinde yedi devletin bünyesinde toplanması, önemli bir ilerlemeydi. İmparator Qin Shihuang’ın diğer altı devleti ilhak ederek güçlü ve merkezi bir yönetim kurması, tarihi akışın doğal bir sonucuydu.

Qin hanedanının diğer altı devleti yok ettikten sonra beylik sisteminin yerine il ve ilçe sistemini uygulayarak, yönetimin merkezde, yani imparatorun tek elinde toplanmasını sağlamasıyla İlkbahar-Sonbahar döneminde ortaya çıkan “Büyük Birlik” teorisi, ilk kez hayata geçirildi. Bu tarihten sonra bütünlük ve bölünmüşlük, toplumun gelişip gelişmediğini belirleyen bir kriter haline geldi. Tabii ki bütünlüğün her zaman iyi, bölünmüşlüğün de her zaman kötü olduğunu söylemek de yanlıştır. Yolsuzluk bir feodal hanedanda zirveye ulaştığı zaman, üretici güçlerin önü kesilir, hatta ciddi şekilde geriler, halk eziyet altında yaşar, bu durumda köylülerin ayağa kalkarak o hanedanın yönetimini bozması bir zorunluluk haline gelir. Çin’in eski lideri Mao Zedong’un Çin’deki köylü isyanlarının olumlu yanlarını takdir etmisinin nedeni de buydu. Ancak bölünmeden sonra ülke, er ya da geç yeniden bütünleşecektir. Bu da Çin tarihinin gelişmesinde kanıtlanmış bir kuraldır. Büyük Birlik ise, toplumsal üretimin gelişmesine ve halkın yaşam seviyesinin yükselmesine yararlı olan huzurlu bir toplumsal ortam hazırladığı için hep olumlu değerlendirilmişti. Bu nedenle Büyük Birlik’in gerçekleşmesi, müreffeh toplumun önemli bir kriteri olarak kabul edildi. Batı Han hanedanının İmparator Wen Di dönemi (M.Ö 179-M.Ö 157), İmparator Jing Di dönemi (M.Ö 156-M.Ö 141) ve İmparator Wu Di dönemi (M.Ö 140-M.Ö 87), Çin haritasının genişletildiği dönemlerdi. Batı Han hanedanı, yaklaşık 50 yıl süren savaşlardan sonra kuzeydaki Hunları Gobi Çölü’nün kuzeyine kadar kovdu. Daha önce Hunların kontrolü altında bulunan Gobi Çölü’nün güneyi, Sarı Irmak’ın batı kıyısındaki Hexi Koridoru, Han haritasına katıldı. Bununla birlikte Batı Bölgeleri olarak adlandırılan Yu Men geçidinin batısıyla Xinjiang bölgesinin güneyindeki geniş toprakları haritasına katan Batı Han yönetimi, doğudaki Wei sülalesi tarafından yönetilen Kore’yi yenerek Liaodong bölgesinin bazı kesimlerini ele geçirdi, güney, güneybatı ve güneydoğuya da ilerleyerek azınlık etnik grupların toplu halde yaşadıkları bugünkü Guangdong, Yunnan, Zhejiang ve Fujian bölgelerini kontrol altına aldı. İmparator Wu Di döneminde Han yönetimi, Qin hanedanından daha daha geniş bir “Büyük Birlik” gerçekleştirdi.

Tang hanedanı döneminde gerçekleştirilen Büyük Birlik’in kapsamı, Han hanedanından daha genişti. Tang hanedanı yönetimi, kuzaybatıdaki Türk kavimlerini yendikten sonra bölgede Anxi Komutanlığı’nı; kuzeydoğudaki Gao Gouli (Kore) devletini yendi ve Andong Komutanlığı ile Hei Longjiang’da kuzeydoğu bölgesini yöneten Heishui Komutanlığı’nı kurdu. Böylece Kai Yuan dönemine gelindiğinde Tang hanedanının yönetimi Batı Han hanedanıyla kıyaslanayamayacak kadar büyük bir coğrafyayı yönetmeye başladı.

Çin tarihinde eşi görülmemiş büyük birlik gerçekleştiren Han ve Tang hanedanları, Çin toprağının genişlemesine damga vuran iki önemli döneme imza attılar.

Ming hanedanı yönetimi, İmparator Yong Le ve Xuan De dönemlerinde kuzey ve kuzeybatıda Yuan hanedanının kalan güçlerine saldırarak Gobi Çölü’nün kuzeyi ve güneyini kontrol altına aldı; bugün Yunnan, Guizhou ve Sichuan eyaletlerini kapsayan güney ve güneybatıda merkezi yönetime bağlı “Tu Si (ağa)” sistemi niuyguladı; Kaiyuan kenti ve Dış Hingan Dağları’nın kuzeyi ile Ku Wu adası (bugünkü Kumçatka Yarımadası) arasında çok sayıda kışla, bu kışlaları yönetmek için de Heilongjiang’nın Telin bölgesinde Nurgan Baş Komutanlığı’nı kurdu. An Nan, Jue Luo ve Kore gibi devletler, Ming hanedanının himayesi altına girdi. Ming hanedanının İmparator Yong Xuan döneminden sonra Çin Seddi’nin kuzeyi ve kuzeybatısı tekrar Moğolların hakimiyeti altına girdi ve Ming hanedanının yüzölçümü belirli ölçüde küçüldü. İmparator Kang Xi ve Qian Long dönemlerinde Qing hanedanı, batıda Balkaş Gölü’nün doğu kıyısını, Gobi Çölü’nü, kuzeydoğuda Heilongjiang Nehri’nin kuzeyi ile Dış Hingan Dağları’nın güneyini, doğuda Kumçatka Yarımadası’nı, güneydoğuda Taiwan’ın doğusunu, güneyde de Nansha adalarını içine alan büyük bir imparatorluk haline geldi. Ülkeyi eyalet sistemi ile yöneten Qing İmparatorluğu, gerçek anlamdaki “Büyük Birlik”i gerçekleştirdi. 50’den fazla etnik grup, tek bir yönetim altında toplandı. Geleneksel “Çin” kavramının kapsamını büyük ölçüde genişleten Qing hanedanı, imparator Kang Xi döneminde Çin Seddi’nin inşasından vazgeçerek 2 bin yıldan fazla süredir varlığını sürdüren bu engeli ortadan kaldırdı. Büyük Çin kavramını hayata geçiren bu karar, bugünkü Çin haritası ve çok milliyetli ülkenin zeminini oluşturdu (Bugünkü Çin’in toprakları, Qing hanedanının zirve dönemindekinin yalnızca dörtte biri büyüklüğündedir).
Tarihteki bütün müreffeh dönemlerde “Büyük Birlik”in sağlanması temelinde uzun süren huzur ve istikrar tesis edildi, üretim istikrarlı adımlarla geliştirildi, yeterli tahıl üretimi elde edildi, devlet hazinesi de zenginleştirildi.
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:47

Çin tarihindeki sırlar




Xu Fu’nun Japonya’ya gidişinin sırları

Çin tarihindeki ilk imparator Qin Shihuang, tahta geçtikten sonra ölümsüzlüğe kavuşmak için yoğun arayış içinde oldu. Efsanelerden, Bohai Denizi’ndeki kutsal bir adada insanların ölümsüz olmasını sağlayan bir tür şifalı ot yetiştirildiğini öğrenen Qin Shihuang, adamlarını denize açılarak bu otu aramaya gönderdi.





Halk arasında dilden dile dolaşan rivayetlere göre, Qin Shihuang’ın emriyle denize açılan ilk kişi, Yan bölgesinden Lu Sheng’di. Lu Sheng, Jieshi’den (bugünkü Qing Huangdao kenti) yola çıkmış, ancak misyonunu yerine getirememiş. Bugün Qing Huangdao şehrindeki Doğu Dağ Parkı’nda Lu Sheng’in yola çıktığı yer olduğu söylenen eski bir kalıntı var. Şehir sakinleri, 1992 yılında buraya siyah granit taşından yapılan, yüksekliği altı metre, ağırlığı da 80 ton olan İmparator Qin Shihuang heykelini koydular.

Lu Sheng’in başarısızlığı üzerine Qin Shihuang, Xu Fu’ya görev vermiş. Xu Fu, ilk deniz yolculuğunun dönüşünde Qin Shihuang’a, “Penglai” adlı, tanrıların yaşadığı kutsal adaya çıkıp ölümsüzlük ilacını gördüğünü, ancak adadaki tanrıların, getirdiği hediyeleri yetersiz bulması nedeniyle ölümsüzlük ilacını vermediklerini, güzel kızları, yakışıklı delikanlıları ve becerikli zanaatkarları istediklerini söylemiş. Xu Fu’nun ölümsüzlük ilacını gördüğü haberinden çok sevinen Qin Shihuang, hemen yarısı oğlan 3 bin çocuk ve bir grup yetenekli zanaatkarı Xu Fu’ya vererek Penglai adasına bir kez daha gitmesini emretmiş. Ancak denizde yaptığı seyahatte adayı ve dolayısıyla ölümsüzlük ilacını bulamayan Xu Fu, bu kez Qin Shihuang’a başarısızlığının deniz içinde sorun çıkaran ejderha ve dev balıklardan kaynaklandığını söylemiş. Xu Fu, imparatordan seçkin okçular ve gelişmiş silahlar istemiş. Tam bu sırada Qin Shihuang, rüyasında kendisinin deniz tanrısıyla savaştığını görmüş. Falcılara danışan Qin Shihuang, rüyada gördüğü deniz tanrısının ejderha ve büyük balığı simgelediğini öğrenmiş. Bu yüzden Xu Fu’nun anlattıklarına inanan Qin Shihuang, ona ülkenin en iyi okçularını ve en ileri silahları vermiş, hatta Xu Fu’yla birlikte denize açılmış. Qin Shihuang’ın içinde bulunduğu filo, Zhi Fu adası yakınlarında büyük bir balığa rastlamış. Qin Shihuang, okla balığı bizzat öldürmüş ve artık kutsal adaya çıkmak için herhangi bir engel kalmadığını düşünerek Çin’e dönmüş. Yolculuğa devam eden Xu Fu, ilahi ada ve ölümsüzlük ilacını bulamayınca Qin Shihuang’a dönmekten korkmuş, beraberindeki çocuk ve zanaatkarlarla birlikte Japonya’ya gitmiş. Xu Fu, Fuji dağının eteğinde ölmüş, onunla birlikte Japonya’ya giden çocuk ve zanatkarlar ise orada nesillerini sürdürmüşler.

Japonya’da Xu Fu’yla ilgili çok sayıda efsane ve tarihi kayıt var. Hatta bazı bilimadamları, Xu Fu’nun Japonya’nın kuruluşuna büyük katkısı olan İmparator Jimmu Tenno olduğu görüşünü bile savunuyorlar. Japonlar, Xu Fu’nun “Tarım Tanrısı” ve “İlaç Tanrısı” olarak kabul ediyorlar. Xu Fu’ya ait olduğu düşünülen mezar, saray, kaya ve adaya çıkış anıtı gibi tarihi eserler, bugün Japonya’da özenle korunuyor. Japonya’da 1991 yılında “Xu Fu’nun Yolu” adlı bir park kuruldu. Her yılın sonbaharında parkta yer alan Xu Fu’nun heykeli önüne bol ürünü simgeleyen çeltikler bırakılıyor. Ayrıca Japonya’da Xu Fu’nun anısına her 50 yılda büyük bir tören düzenleniyor.
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:48

Dunhuang’da Mogao Mağaraları

Dunhuang’daki Mogao Mağaraları, dünyada Budizm’e ait en büyük ve en iyi korunan sit alanıdır. Ancak dünyaca tanınan bu sanat hazinesinin Çin’in kuzeybatısındaki Gobi Çölü’nde yer alan bir keskin kayalıkta yer almasının nedeni nedir?

Rivayetlere göre Mogao Mağaraları’nın yeri, Le Zun adlı bir Budist keşiş tarafından belirlenmiş. Le Zun, 366 yılında Dunhuang’daki Sanwei Dağı’nın eteğine gelmiş. Vakit akşamüzeriymiş, ancak Le Zun henüz kalacak yer bulamamış. Düşünmeye dalan Le Zun, başını kaldırdığında beklemediği bir manzara görmüş: Karşıdaki Mingsha Dağı, altın ışıklarına bürünen binlerce Buda’yı andıracak şekilde parlıyormuş. Bu manzarayı şaşkınlıkla izleyen Le Zun, kendi kendine “Burası, mucizevi bir yer” demiş. Bunun üzerine Le Zun, dağda mağara açtırmaya başlamış. Tang hanedanına gelindiğinde buradaki mağara sayısı, bini geçmiş.

Uzmanlar, yaptıkları uzun süreli araştırmalardan sonra Çinlilerin atalarının üstün zekasının ürünü olan Mogao Mağaraları’nın yerinin bir raslantı olmadığını, çünkü mağaraların Gobi Çölü’ndeki bir vahada inşa edilmesinin Budizm’in sıradan yaşamdan tamamen kopuk şekilde doğayla kaynaşma düşüncesini ifade ettiğini belirtiyorlar. Dağ yamacında kurulan Mogao Mağaraları’nın önünden geçen küçük bir dere, mağaraların etrafındaki ağaçları besliyor. Dere ve ağaçlar, özel bir manzara oluşturuyor. Arı kovanlarını andıracak şekilde sıralanan mağaraların en yüksek olanının yüksekliği 40 metreyi geçmez. Kışın genellikle batıdan gelen rüzgar ve kum fırtınaları, Mogao Mağaraları’nın arka cephesinden geçer ve mağaralara girmez. Yazın ise doğudan esen rüzgarlar, Mogao Mağaraları’nın karşısındaki Sanwei Dağı tarafından engellenerek yine mağaraları etkileyemez. Bu nedenle Mogao Mağaraları, çöl ortasında çok güvenli bir bölgede yer alıyor.

Aradan bin yıldan fazla süre geçmesine rağmen Mogao Mağaraları’da 11 hanedana ait 492 mağara, varlığını bugüne kadar sürdürebildi. Mağaralarda bulunan çok sayıdaki duvar resmi ve heykel, insanlık tarihinde son derece değerli sanatsal miraslar olarak kabul ediliyor.
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:49

Yuanmingyuan’daki tarihi eserler nerede?

İngiliz ve Fransız koalisyon birliği, 1860 yılında Beijing’i işgal etti. İmparatorluk ailesine ait Yuanmingyuan Bahçesi’ne zorla giren yabancı saldırganlar, bahçedeki bütün değerli tarihi eserleri ele geçirdi, sonra da bahçeyi ateşe verdi. Yabancı işgalcilerin Yuanmingyuan Bahçesi’nden ne kadar değerli tarihi eser kaçırdıkları kesin olarak bilinmiyor. Ancak Fransız askerlerinin ülkelerine döndükten sonra krala sundukları hediyelerin yalnızca bir kısmının 10 bin parça üzerinde olduğu biliniyor. Yuanmingyuan Bahçesi’ndeki değerli tarihi eserleri görmek isteyen bir kişi, İngiltere ve Fransa’ya gitmek zorunda kalacaktır.



Londra’daki Büyük Britanya Müzesi’nde bugün Yuanmingyuan Bahçesi’nden kaçırılan on binlerce tarihi eser sergileniyor. Bunlar arasında Qin ve Han hanedanlarına ait tarihi eserlerden Sui ve Tang hanedanlarının resimleri ve hat eserleri ile Ming ve Qing hanedanlarının altın ve yeşim taşı eşyalarına kadar her döneme ait değerli eserler yer alıyor. Müzede sergilenen Çin’in Doğu Jin hanedanı döneminde yaşayan ünlü ressam Gu Kaizhi’nin “Bayan Tarih Memuru” adlı resmi, dünyada görünüm aracılığıyla ruhu yansıtan en eski resim olarak kabul ediliyor. Fransa’da ise İmparator 3. Napoleon, işgalci askerlerinin kendisine sundukları Yuanmingyuan Bahçesi’ne ait binlerce eseri saklamak için Fontainebleau Sarayı’nda özel olarak bir Çin salonu inşa ettirmişti. Burada yer alan eserler arasında Shang ve Zhou hanedanlarına ait bronz eşyalar, Ming ve Qing hanedanlarına ait saray porselenleri, her türlü yeşim taşı ve fildişi oymaları, İmparator Qian Long’un yeşim taşından yapılan resmi mühürü, İmparator Qian Long’un 66. yaş gününde düzenlediği “Yüz Yaşlı Ziyafeti”ni konu alan yeşim taşı paravanı yer alıyor. Paris’teki Fransa Devlet Kütüphanesi’nde Yuanmingyuan Bahçesi’nden kaçırılan ipek üzerinde işlenen 40 manzara resmi ve imparator Qian Long’un el yazısı şiirinin bulunduğu Yuanmingyuan Bahçesi resmi dahil 80 adet değerli tarihi eser saklanıyor. Yabancı ülkelerdeki koleksiyoncuların ellerine geçen tarihi eserlerin sayısı ise tahmin edilemez kadar fazladır.

Hong Kong’da 2000 yılının Mayıs ayında düzenlenen antika açık artırmada Yuanmingyuan’a ait birkaç tarihi eser satışa çıkarıldı. Bunlardan üçü, Yuanmingyuan’daki Haiying Salonu önünde 12 Burç Fıskıyesi’ne ait bronz öküz, maymun ve kaplan başlarıydı. Fıskıye, Çinlilerin geleneksel 12 burcuna göre tasarlanmıştı ve her iki saatte farklı bir hayvan başından su fışkırıyordu. Saat niteliğini taşıyan bu fıskıyede yer alan hayvanların tümünden öğlen saat 12’de aynı anda su fışkırıyordu. Bu antikalar, işgalciler tarafından da büyük değer verilerek özenle korundu.



Açık artırmada, bronz kaplan başı 14 milyon yuana, bronz öküz başı 7 milyon yuana, bronz maymun başı da 7 milyon 400 bin yuana iki Çinli şirket tarafından satın alındı.
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 15 Ara 2006 18:51

Pekin Adamı’nın fosilleri nerede?

Dünyaca bilinen Pekin Adamı’nın fosilleri, kayboluşundan önce Beijing’deki Xiehe Hastanesi’nde saklanıyordu.

Pasifik Savaşı’nın patlak vermesinden kısa süre önce, Pekin Adamı’nın fosilleri üzerinde araştırma yapan tanınmış Çinli antropolog Wei Dunrui, Xiehe Hastanesi’nin artık güvenli olmadığını düşünerek Pekin Adamı’nın fosillerinin ABD’ye gönderilmesini önerdi. Pearl Harbour olayının üç hafta öncesinde Xiehe Hastanesi’nin idare şefi Bo Wen, bu fosillerin paketlenip kutulara konulması kararını açıkladı. Pekin Adamı’nın fosilleri arasında yer alan beş kafatası, 15 kırık kafatası parçası, 14 çene kemiği, köprücük, bacak ve kol kemikleri ile dişler gibi 147 parça fosil, Beijing’deki ABD Büyükelçiliği’ne taşındı. Amaç, ABD donanmasına ait bir gemiyle ABD’ye gönderilmesiydi. Ancak bundan sonra, dünyaca bilinen ve paha biçilmez bu fosiller, esrarengiz bir şekilde kayboldu ve bugüne kadar bir daha bulunamadı.

Pekin Adamı fosilleri hakkında çeşitli söylentiler var. Bunlardan biri, fosillerin Qing Huangdao limanında Başkan Harrison adlı posta gemisine yüklendikten sonra Pasifik Okyanusu’nda gemiyle birlikte batmış olduğu, diğeri de fosillerin posta gemisiyle Japonlar tarafından ele geçirildikten sonra defalarca el değiştirdiği ve zamanla izlerinin kaybolduğu şeklindedir.

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD birlikleri, Pekin Adamı’nın fosillerini bulmak için Japonya’da geniş aramalar yaptılar, ancak hiçbir ipucuna rastlayamadılar. Zengin bir Amerikalı işadamı, 1972 yılında yüklü bir ödül koyarak fosilleri aramaya başladı, ancak kendisine verilen ipuçlarının hepsi yanlış çıktı. New York’taki bir kadın, 1970 yılında Pekin Adamı fosillerini aramaya gönül veren Harvard Üniversitesi’nden Prof. Christopher’i telefonla arayarak ölen kocasının fosilleri uzun süre elinde bulundurduğunu söyledi. Harvard Üniversitesi uzmanları, bu kadın tarafından verilen fotoğraflarda yer alan fosillerin Pekin Adamı’na ait olduğu sonucuna vardılar. Ancak çok geçmeden bu kadınla bütün bağlantılar kesildi.

1970 yılının sonunda “New York Times”ta bir doktor tarafından verilen ilan yayımlandı. İlanda doktor, Pekin Adamı’nın fosilleri hakkında üç ipucu elde ettiğini belirtiyordu. İlanda fosillerin ya Çin’in Tianjin şehrindeki bir dostunun evinde, ya Fransızlar’ın Tianjin’de kurdukları bir enstitüde, ya da İsviçrelilerin Tianjin’de kurdukları bir bankada saklandığı iddia ediliyordu. Bunun üzerine harekete geçen Tianjin polisi, özel bir ekip oluşturarak bu üç ipucunu araştırdı, ancak bu ipuçlarının sahte olduğu anlaşıldı. “Kültür Devrimi” sırasında elle yazılan “Eski Xiehe Hastanesindeki Dramlar” adlı bir kitapta, Pekin Adamı’nın fosillerinin hiçbir zaman ülke dışına götürülmediği ileri sürüldü. Ancak kitabın yazarı, bulunamadı.

Bundan kısa süre önce, Zhou Guoxing adlı bir Çinli Antropolog, yıllar süren araştırmalardan sonra yeni bir ipucu elde etti. Buna göre, Pearl Harbour olayı öncesinde ABD deniz piyadesi karargahının hemen yanındaki ABD Büyükelçiliği’ne açılan kapıda nöbet tutan bir asker, iki kişinin içinde Pekin Adamı’nın fosillerinin bulunduğunu düşündüğü bir kutuyu ABD Büyükelçiliği’nin arka bahçesine götürüp toprağa gömdüğünü görmüş. Zhou Guoxing, nöbetçinin söz ettiği bu yeri buldu, ancak üzerinde bina olduğu için kazı yapamadı.
Pekin Adamı’nın kayıp fosilleriyle ilgili araştırmalar, bugüne kadar hiçbir sonuç vermedi. Çin’in eski başbakanı Zhou Enlai bu konuda şunları söylemişti: “Pekin Adamı’nın fosilleri, birkaç Çinli tarafından birkaç Amerikalı’ya emanet edilmiş ve Amerikalılar’ın elindeyken kaybolmuştu. Vicdanı olan bilimadamları, bu fosilleri bulmalıdırlar.”
Cevapla

“Tarih” sayfasına dön