YENİ NESİL GENÇLERİ

Paylaşmak istediğiniz her şey
Cevapla
beyazgül
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:7631
Kayıt:16 Eki 2006 09:06
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Kadın
Burç:Yay
YENİ NESİL GENÇLERİ

Mesaj gönderen beyazgül » 10 Şub 2007 13:39

Günümüzde ortalıkta acaip bir gençlik var. Bir genç olarak rahatça içeriden gözlem yapabildiğim için bu "acaip" tanımını da kolaylıkla kullanabiliyorum.

Bu gençlikten dehalar, "olağanüstü çocuklar" eski nesillere nazaran daha çok çıkabildiği gibi, inanılmaz bir bağnazlıkla körü körüne kaosa koşanlar da çıkabiliyor. Her türlü bağnazlıktan bahsedebiliriz. Bilindiği üzere şimdilerde karanlık odakların katil maşaları da aynı kuşaktan seçilmektedir.

Benim aslında titizlikle bahsetmek istediğim daha kimliklerini kazanmaya çabalayan ergenler ve çocuklar iken önceki kuşakları, ağabeyleri, ablaları, anne babaları tarafından, “apolitize edilmiş Özal sonrası kayıp nesil” damgası vurulmuş 80 sonrası yurdum kuşağıdır.

Bazıları artık genç yetişkinler oldular, bazıları daha yeni bluğa ermekteler. Genellikle çoğunun kimi zaman gayet aşikar, kimi zaman da derinlere saklanmış içsel problemleri, çözemedikleri karmaşıklıkları var. Aslında bu o kuşağın taşımakta olduğu potansiyeli büyük ölçüde zedelemektedir.

Peki nedir bu içsel karmaşanın sebebi? Sorunların kökü nerededir?

Çoğunluğu hastalıklı ailelere doğdular. Aile içi duygusal sömürü, karşılıklı bağımlılıklara müsait bir geleneksel yapı, kin ve tutkuya varan duygusal bağlarla aileye bağlanmak ülkenin genelinde görülüyor. Özellikle ülkemizde anne ile oğul arasındaki bağ efsanevi düzeydedir. Evlenip çoluk çocuğa karıştıktan sonra bile anne sözünden çıkmamak adına annesinin minik oğlunu oynamaya kalkan 30 yaş üstü pek çok erkek örnek gösterilebilir. Ancak 80 sonrası nesilde bu biraz daha karmaşık bir hal aldı. Çocuklar, gençler aileden uzaklaşmak niyetiyle kalın duvarlar ördüler. Şimdilerde ne aileleri onları, ne de onlar ailelerini anlayabiliyorlar.
Şimdi bu gençlerin içsel sorunlarını ana başlıklar altında incelemeye çalışalım:

• Sabırsızlık – Tahammülsüzlük: Çocukluklarından beri taşıdıkları yüksek enerjiyi kanalize edecek bir alan bulamadıkları için hem dikkat dağılması, hem yoğunlaşamama hem de hiperaktivite gibi sorunlar görülmektedir. Bir noktadan sonra kendilerini gerçekten de dikkatini toparlayamayan biriymiş gibi kabul edip bu hallerine teslim oluyorlar ve onların gelişimini büyük ölçüde yavaşlatıyor. Diğer yandan bu hallerini kabullenmek, sabırsızlıklarını ve tahammülsüzlüklerini yenmelerini sağlamıyor. Bu da hiçbir konuda bilgi sahibi olamayıp sadece fikir sahibi olmalarıyla sonuçlanıyor. Halbuki kalplerinde yatan asıl ilgi alanını bulmaya çalışsalar o ilgi alanının konusu her neyse o konuda otorite olabilecek potansiyele sahipler. Sonuç olarak hemen hemen hepsi yanlış yönlendirilme sonucu yüreklerinde yatan işlerden uzaktalar. Lise ve üniversitede eğitim görenleri ise daha zorlu sınavlardan geçiyorlar. Zira eğitim sisteminin çalışmadığını, dibe vurduğunu herkes anladı ancak değişmesi yönünde büyük adımlar atılmıyor.

• Güvensizlik – Sevgisizlik: Doğdukları andan itibaren karşılıklı sahiplenme, ele geçirme, güç savaşları gibi duygusal istismara maruz kaldılar. Çünkü bütün dünyanın hali buydu. Anne ve babalarının sevgisini kazanmak için olmadıkları kişileri oynamaya kalktılar. Bu da onları bin bir maskeli oyunculara çevirdi. O maskelerin arasında hangisinin gerçekten kendileri olduğunu unuttular. Kendilerini unutmaları, pişmanlığa ve güvensizliğe yol açtı. Şimdilerde, kendileri de ebeveynlerinden gördükleri ilişki biçiminin belki de en yoz halini yaşıyorlar. Sevginin “sahip olmak” olduğunu düşünen büyük bir kesim var. Kontrolü elinde bulundurmanın sevgi olduğuna inananlar var. Aslına en büyük gerçek bu gençlerin sevgiye hasret olduğudur. Muazzam bir sevgisizlik için çürümekteler. Her birinin acilen anlaması gereken “kendini sevmektir”. Günümüzde kimsenin kendinden başka üstadı, sevgilisi yok. Kimsenin kimseye şefkat gösterecek hali yok. 80 sonrası ne idüğü belirsiz bizim kuşağımız eğer huzura ve mutluluğa ulaşmak istiyorsa öncelikle kendini kabullenip, kendini sevmelidir. Hakiki insan olabilmenin tek kıstası şefkattir. Şefkat koşulsuz sevgidir. Kendimizi sevmek için bir koşula ihtiyacımız olmamalı. Hakiki ilişkiler, eşlerin birbirini daimi olarak desteklediği ve saydığı ilişkilerdir. Bu ilişkiyi yaşayabilmek için tarafların öz sevgiyi, öz saygıyı yaşıyor olması gerekiyor.

• Zihinsellik – Ego: 80 sonrası kayıp kuşak muazzam zekidir. Kıvrak zekaları çoğunluğa okulda hocaları tarafından “çok zeki ama çalışmıyor, çok zeki ama çok konuşuyor, arkadaşlarını rahatsız ediyor” denmesine yol açmıştır. Akılcılık üzerine kurulu eğitim sistemi bu neslin de öncekiler gibi aklını geliştirmesine (veya öyle sanmasına) ancak kalbini köreltmesine neden olmuştur. Halbuki içlerinde sağ beyin ve EQ yönelimli büyük bir kesim vardır. Ancak hepsi analitik sol beyin hükümranlığındaki eğitim sisteminde yoğrularak kocaman egolar oluşturmuşlardır. Bütün sahiplenme içgüdülerinin ve hatta bütün sorunlarının kaynağı da egodadır. Çünkü ego bir yansıtmadır. Ego kişinin kendini başkalarından bilerek oluşturduğu bir kabuktur. İlk başta anneden, babadan veya onların yerine geçmiş kimselerden duyarak oluşmuş egonun insanın gerçek mahiyetini bilmesini sağlamasını bekleyemeyiz. Çünkü ego hep başkalarının kendisi hakkındaki görüşlerinden oluşur ve insanı başkalarından kendi hakkında görüş almaya iter. Dolayısıyla tam bir bireysel bağımsızlıktan sözetmiş olamayız. Karşılıklı bağımlılıklar üzerine kurulu ilişkilerde de bir süre sonra içiçe girip karışan enerjiler kişileri deprese etmektedir. Bu sorunun çözümü “kalple düşünüp, akılla hissetmekten” geçer. Kalp ne yücedir, onda bütün cevaplar mevcuttur. Özellikle de egonun çözülümü ve öz’ün açığa çıkışı...

Gençliğimizin umursamaz, vurdumduymaz yapısı önceki kuşaklara ders olsun. Önceki kuşakların yaratageldiği dünya bizim nesilde böyle patladı işte. Bizim neslimiz ise artık kendine çekidüzen versin ve sahip olduğu ruhsal mirasa uyansın. İçlerinde hissettikleri ama tanımlayamadıkları kadim bilgilere erişsinler. Unutmayın anahtarların anahtarı “kabul ve teslimiyettir”. Direnç duvar örer. Kabul ve teslimiyet duvarları yıkar. Akışı sağlar. Devinimi sağlar. Devinim zenginliktir.

Bizler ne önceki kuşaklar gibi pasifize olmaya ne de birtakım ideolojilerin köleleri olmaya geldik. Bizler insanın tam özgürleşmesine yardımcı olmaya geldik. Bizler özgürleşmeye geldik. Sahip olduğumuz araçlar artmakta ve bize yardım etmektedir.

Yazar: Doruk Oğuz


Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray

Mesaj gönderen Siyabend » 18 Şub 2007 21:46

Zamane gençlerinin daha teslimiyetçi bir ruha sahip olduklarını görüyorum.
Muhalif bir duruş içinde olmaları beklenirken daha bir statükocu oluyorlar.
Adeta yaşlı bir insan gibi davranıyorlar.Endişe herhalükarda onlara hakim oluyor.
Belkide bu yüzden gerçek özgürlük anlayışının farkında değiller.
Bütün bu olumsuzlukların çıkış yeri olarak varolan baskıları gösterebiliriz.
Çeşit çeşit baskı vardır.En öne çıkanlar aile,çevre ve sistem baskısıdır.
Gençler sadece aile baskısına karşı çıkabiliyorlar.
Aile baskısına karşı çıkılırken yanlış yöntemlere başvurulduğu için
doğal bir çatışma ortamı oluyor ve sonuç yine olumsuz oluyor.
Şu durumda gençlerin kendilerine güvenmesi ve sadece kendilerinden istenilenleri yapması gerekir.
beyazgül
Yönetici
Yönetici
Mesajlar:7631
Kayıt:16 Eki 2006 09:06
Ruh Hali:Yorgun
Cinsiyet:Kadın
Burç:Yay

Mesaj gönderen beyazgül » 19 Şub 2007 12:20

ne çok serbestlik nede çok baskı yapılması gerekir.ortayı bulmak gerekir..
Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön