Sudan: Darfur’da Yerinden Edilenler, Bir Öfke Nesli

Paylaşmak istediğiniz her şey
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Sudan: Darfur’da Yerinden Edilenler, Bir Öfke Nesli

Mesaj gönderen Siyabend » 28 Ara 2008 12:59

“Hepinizi sürgündeki, kamplardaki insanları düşünmeye çağırıyorum… Yaşadıkları hayatı, geleceği olmayan hayatlarını, katlandıkları acıyı, açlığı, hiçbir umudu olmayan gençliği, hayatını kaybetmiş binlerce insanı… Onlara bazı cevaplar vermek için beklememiz mi gerekiyor? Kamplardaki insanların daha fazla bekleyebileceğini mi düşünüyorsunuz? Kamplarda yaşayan insanların o şartlarda yaşamaya devam edebileceklerini mi düşünüyorsunuz?”

Profesör Alpha Oumar Konare, Avustralya Barış ve Güvenlik Konseyi, Ekim 2007



2003’ten beri Darfur’da yaşanan çatışmaların sonucunda, 90 bin kişinin öldürüldüğü, yaklaşık 200 bin kişinin çatışma kaynaklı bir sebepten öldüğü ve 2,3 milyondan fazla insanın da yerinden edildiği tahmin ediliyor. 2003’te bir isyanla karşı karşıya kalan Sudan hükümeti, varolan gerilimi yerel milisleri silahlandırmak için kullanıp, onları havadan ve karadan destekleyerek yüz binlerce insanı yaşadıkları yerleri zorla terk etmesini sağlamak için kullandı.



Evlerinden ve topluluklarından sürülen bu insanların çoğu, zorunlu iç göç mağdurları (IDP) için Darfur etrafına saçılmış 65ten fazla kampta yaşıyorlar.



Kampların dışında yaşamayı tercih edenlerse Darfur’daki kasabalarda yaşıyorlar. Derme çatma kulübelerde, akrabalarının veya kendilerine yer veren başka insanların evlerinin bir köşesinde yaşıyorlar. Üstelik çoğu yerinden kısa zaman önce edilmiş yüzlerce insan yerleşim olmayan araziye kaçmış hayatta kalabilmek için yabani meyve ve tahıl bulabildiklerini yiyor. Şanslılarsa, dokunulmamış çevre köylerdeki halktan yardım alabiliyorlar.



Binlerce Darfurlu Sudan’ın başka yerlerindeki kasabalara kaçtılar, çoğuy Kordofan Eyaleti’ne. Bazıları, pek çok Darfurlu’nun ekonomik projelerde çalıştıkları doğu Sudan’a varırken, bazıları Hartum’a kaçtı.



Darfur’dan 240 bin insanın bugün Doğu Çad’da 12 mülteci kampında yaşadığı biliniyor.



Birkaç göçebe dışında ıssız olan geniş Darfur topraklarında, kırılgan bir dengenin korunduğu ve birkaç köyün mevcut olduğu bölgeler de var. Eski köylerden kalan tek iz, uzun ot ve ağaçların arasında yetişen tahıl ve süpürgedarısı. Başka bölgelerde ise eski köyleri yanmış kerpiç duvarlar ve terk edilmiş evlerden anlamak mümkün.



Pek çok aile çoğu kez birkaç kere yerinden edilmiş olduğu halde, göçe yeni zorlanan insanlar IDP kamplarına gelmeye devam ediyorlar. Birleşmiş Milletler’in verilerine göre, Ekim 2007’de Güney Darfur Muhageria, Batı Darfur Bir Dagig ve Umm Dukhum’da gerçekleşen saldırılar sonucunda 30 bin kişi daha göç etmek zorunda kaldılar₁. Bu saldırılarla birlikte, sadece 2007 yılının Ocak ile Kasım ayları arasında yaklaşık 280 bin kişi yerlerinden edilmiş oldu.



2004 yılından beri yürütülen devasa boyutlarda insani yardım operasyonuyla, 4 milyondan fazla yerinden edilmiş insanla birlikte, sürülmemiş olsalar da , çatışmalar ve gerilimler sebebiyle yoksunluğa sürüklenmiş insanlara yemek, su, temel eğitim ve sağlık hizmeti sağlandı₂. Ama, Mershing kampından bir göç mağdurunun da dediği gibi; “STKlar yemek ve su sağlayabilirler, güvenlik sağlayamazlar.”





Darfur’da güvenliği sağlamak zor



Sudan hükümeti, sivillerin güvenliğine hiç umursamadan hava ve kara saldırılarını sürdürüyor. 2006 yılında Sudan Hükümeti ve Darfur’da çatışan silahlı gruplardan biri olan Sudan Özgürlük Ordusu/ Minni Minawi (SLA/MM) arasında Darfur Barış Anlaşması imzalandı. O zamandan bu yana barış anlaşmasını pek az silahlı grup imzaladı. Barış anlaşması tam anlamıyla uygulanmasa da Darfur’ un bazı bölgeleri, barış anlaşmasını imzalayan SLA/MM ve (toplu halde “imzacılar” olarak anılan) anlaşmaya imza atan diğer gruplara verildi.



Sudan Hükümeti, Darfur Barış Anlaşması da dahil pek çok kez kabul ettiği gibi Janjavitlerler’i silahsızlandırma görevini yerine getirmediği gibi, onları daha iyi silahlandırıp milis güçlerle (Halk Savunma Güçleri (PDF), Halk Polisi, Göçebe Polis ve Sınır İstihbarat Muhafızları) çalışır hale getirdi.



Etnik gruplar arasındaki çatışmalar (Araplar arasındakiler dahil) devam ediyor. Kimi Janjavit militanları hükümet milislerinin üniformalarından giyiyor, hükümet araçlarında seyahat ediyor ve roketatar kullanıyorlar. Ocak - Ağustos 2007’de, çoğu Sınır İstihbarat Muhafızı üniforması giymiş Kuzey Rizeigatlılar Tarjem köylerine saldırdığında 400’den fazla insanı öldürmüşlerdi. Ölenlerin çoğu silahlı Tarjem köylüleri olsa da, yaşlılar ve kaçamayacak kadar zayıf olanlar da hayatlarını kaybettiler.



2003’te anlaşmayı reddedip, 2006’da barış görüşmelerine katılan iki silahlı grup, 2006 yılı sona ermeden bölündüler. Çeşitli tahminlere göre bazıları daha büyük ve donanımlı olmak üzere elliden fazla silahlı muhalif grup var. Bu silahlı gruplardan bazılarının, Libya’da gerçekleştirilen barış konferansına katılmaktan öte bir politik amacı yok gibi görünüyor. Haraç kesmek ve araç yağmalamak dışında politikaları bulunmuyor. SLA’ nın politik programı ve bağlantıları sonucunda, Bazı Arap olmayan gruplarla, bazı Arap gruplar bir politik program veya SLA aracılığıyla birleşiyorlar. Diğerleri, hükümet tarafından aldatıldığına inanan eski Janjavit’ lerden müteşekkil. Silahlı Arap gruplarının bazıları hükümetle müttefik olurken, kimileri diğer silahlı muhalif gruplarla işbirliği içinde. Diğerleri bağımsız kalarak, sahip olduğu silah gücü yağma için kullanıyor.



Darfur’da kara yolculuğu çok tehlikeli – yalnızca 2007’nin Ekim ayında yedi araç kaçırıldı ve insani yardım görevlileri öldürüldü. Ocak 2007’den Kasım’ın sonuna kadar, Birleşmiş Milletler ya da STKlara ait 128 araç kaçırıldı, 74 insani yardım konvoyu saldırıya uğradı. Ekim 2007’de Nyala’dan al-Fasher’e yolculuk yapan bir insan hakları savunucusu 200 kilometrelik yolculukta karşılaştığı 14 kontrol noktasını şu şekilde tarif etti: eski SLA’dan ayrılmış pek çok gruba, hükümete, Janjavitler’e, Adalet ve Eşitlik Hareketi’ne (JEM) ait kontrol noktalarından geçtim. Kimi hükümet yandaşı kimi de hükümet karşıtıydı.



2007’de çatışmalar gerçekten sertleşti. 2004’ten beri Darfur’da, Afrika Birliği tarafından oluşturulan, Sudan Afrika Birliği Görev Gücü (AMIS), yalnızca ateşkes anlaşmasını gözlemlemek için bölgede bulunurken, sonradan sivilleri koruma emri aldı. Ancak, düzgün ulaşım imkanlarına dahi sahip olmayan, kendini bile koruyamadığı kanıtlanmış, fena halde zorlanmış AMIS personeli bölge halkını kendi haline bıraktı.



“Mayıs 2006’da insani yardım toplulukları hemen herkese ulaşabiliyordu. Şimdi ulaşamadığımız yaklaşık yarım milyon insan var. Her gün saldırı altındayız; her gün araçlarımız kaçırılıyor ve yardım görevlileri saldırıya uğruyor. Çoğu insani yardım çalışanı silah zoruyla tutuluyor, saatlerce veya gece boyu alıkonuluyor ya da sık sık da çöle bırakılıyor. Ulaşma olanağımızın hiç olmadığı ya da girişin ara sıra sağlanabildiği geniş alanlar var. Ulaşamamanın olumsuz sonuçlarını görmeye başladık: Kötü ve yetersiz beslenme artıyor, çocuklarda görülen hastalıkların ve ishalin çoğaldı.” Kuzey Sudan BM İnsani İşler Koordinasyon Dairesi (OCHA) yöneticisi Mike McDonagh (Ağustos 2007’de)


Eylül 2007’de, 12 AMIS barış gücü askeri Haskanita’da muhalif silahlı güçler tarafından yapıldığı anlaşılan bir saldırı sonucu öldürüldü.



Darfur, hafif silahların artmasından ağır bir şekilde etkilendi. Hükümet bölgeyi, çoğu Janjavit militanlarına verilen silahlarla doldurdu. Tepeden tırnağa silahlı muhalif gruplar, Darfur ve IDP kamplarına da silah getirdiler. Bu silahların çoğu Güney Sudan, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad ve Libya üzerinden ülkeye sokuldu. Hemen her IDP kampı silahla dolup taşıyor. Bu silahların varlığı, hiçbir şey yapmadan kampta oturan ümitsiz ve öfkeli bir neslin, silahlı muhalif gruplara katılımda artışa sebep oldu.



“Çok öfkeliler ve bununla nasıl baş edeceklerini bilmiyorlar. Bu çok az eğitim görmüş, hiçbir geleceği, işi olmayan yeni neslin tek düşünebildiği bir silah almak oluyor.”

Seifeldin Nimer, Jeneina’dan eski bir STK çalışanı.



Ülke içinde göç etmiş ya da mülteci, evlerinden zorla sürülenler Darfur’daki kriz sebebiyle en çok acı çekenlerler oldular. Silahlı gruplarla hükümet atışırlarken genel olarak görmezden geliniyorlar. Yerlerinden edilenlerin insan haklarına saygı duyulup, hakları kesin olarak koruma altına alınmadıkça barışın sürekliliğinin sağlanması mümkün olmayacaktır. Bu haklar arasında: güvenli ve insana yaraşır bir biçimde, kendi isteğiyle evine dönmek, kişinin yerleşeceği yeri seçme ve uyum hakkı, tazminat- mülkünü geri alma ve telafi hakkını da kapsayan işlevsel bir yapılandırma, ifade özgürlüğü ve faillerin dokunulmazlığına son vermek de bulunuyor. Öte yandan, düzgün yemek, su, temizlik, barınma ve eğitim gibi ekonomik, sosyal ve kültürel hakların da Darfur’da yaşayan insanlara sağlanması temeldir.



Bu rapor, Darfur’da yerlerinden edilmiş insanlara odaklanmaktadır. Sudan hükümeti’ne, silahlı muhalif gruplara ve 2007’nin sonunda görevi AMIS’ten devralan Afrika Birliği- Birleşmiş Milletler, Darfur Karma Operasyonu’na (UNAMID) tavsiyelerde bulunmaktadır.




2.Kampları çevreleyen tehlike



Ülke içinde göç etmek zorunda kalmış insanlar bir güvenlik boşluğunda yaşıyorlar. Göç mağdurlarını korumakla görevli olan AMIS gücü, personel yetersizliği ve daha güçlü silah donanımına sahip Janjavitler ve silahlı muhalif grupların sivillere sıklıkla saldırması sebebiyle bezmiş durumda. Bazen, AMIS bütün Darfur için günde bir kez devriyeye çıkıyor.



Bununla beraber, yerinden edilmiş insanlar (IDP) da, görevi sivilleri korumak olan Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ve polislere güvenmiyorlar. Ordu da polis de IDPlerce koruyucudan çok düşman olarak görülüyor. İç göç mağduru pek çok kişinin polis veya ordu tarafından, IDP kamplarının dışında silahlı muhalif grup üyesi sanılarak keyfi sebeplerle tutuklandığına dair birçok rapor var. Göç mağduru insanlarla polis arasındaki antipati, IDP kamplarında şiddetli isyanlara sebep oluyor. İç göç mağduru insanlar polis noktalarını ve 2005’te Kalma kampında olduğu gibi, hükümetin İnsani İşler Komisyonu’nun (HAC)₃ ofisini yaktılar.



Yerlerinden edilen insanların çoğu kamplarda yaşıyorlar. Gereida’da (120 bin), Kalma’da (90 bin) ve Abu Shouk’ta( 50bin’den fazla) olduğu gibi bazıları devasa boyutlarda. al- Jeneina etrafındakiler gibi bazı kamplar şehre oldukça yakın ve ulaşım kolay. Kalma, büyük bir kent olan Nyala’ya yakın olmasına rağmen yol genellikle kapalı ya da en azından tehlikeli. Sudan Silahlı Kuvvetleri kampı kuşatıp, IDPleri ve ziyaretçilerini kontrol noktasından geçmeye zorluyor.



Darfur’daki en büyük kamp olan Gereida, 2006’da Darfur Barış Anlaşması’nı imzalamış SLA grubu, SLA/MM askerlerinin kontrolündeki bir bölgede bulunuyor. Eylül 2006’da SLA/MM askerlerinin kamplarına yapılan bir saldırının ardından, o günlerde “ortadan kaybolan” ve sekizinin cesetleri ocak 2007’de toplu bir mezarda bulunan Masalit erkelerini alıkoymuşlardı. Kamplarda yaşayan iç göç mağdurları, SLA/MM askerlerinin yerel halktan kadınlara tecavüz ettiğini söylüyorlar.



Mosai ve Hamadiye gibi bazı kamplar yerinden edilmiş Araplar’a ait. Başka IDP kamplarında Araplar Arap olmayan insanlarla birlikte yaşıyorlar. Kidingir ve Rokoro gibi diğer uzaktaki kamplar ise silahlı grupların kontrolündeki bölgelerde. İnsani yardım kuruluşları çoğu zaman bu bölgelere erişmekçe güçlük çekiyor, kamplara sürekli ulaşamıyorlar.



IDP kamplarında toplumun her kesiminden insan mevcut. İç göç mağduru insanların çoğunluğunu çiftçiler oluştursa da kamplarda doktorlar, öğretmenler, mühendisler ve en azından bir tane temsil ettiği insanlara yakın kalmayı tercih eden milletvekili bulunuyor. Birçok kampta farklı kesimler tarafından şeyhin seçildiği bir iç yönetim sistemi bulunuyor. Kadınlar özellikle yüksek mevkilerde varlık gösteremeseler de, çoğu kampta paralel liderliği olan kadın şeyhler de var. Kalma gibi büyük kamplarda bir çeşit mahalle polisi bile kuruldu. Buna göre her kesimin yerel şeyhi suçlunun meydana çıkmasını garanti altına alıyor ve eğer bir para cezası söz konusu olursa kampın o bölümü parayı ödemekten sorumlu oluyor.



Çoğu ülke içinde yer değiştirmiş insan kamplarda yaşarken, bazıları da yıkılmış köylerinin yakınındaki kasabalara sığınmışlar. Kabkabiya gibi bazı kentlerde kamp bulunmuyor. Burada, kentteki insanların arasında yaşayan yerinden edilmişler, nüfusun dört kat artmasına sebep oldular. Arazide yaşamayı tercih edenlerin kaçınılmaz olarak yardıma ve güvenliğe ulaşım olanakları daha kısıtlı. Eylül 2007’de AMIS’in barış görevlilerinin öldürülmesinin ardından, Sudan Silahlı Kuvvetleri kenti işgal edip, yaktı. Kent sakinleri araziye kaçtılar. Hükümet bölgeye giden yolları kapadı. BM’ye göre yerlerinden edilen bu insanlara yardım ulaşması bir ayı buldu.



Labado bölgesindeki yerinden edilmiş insanlar da aynı acıları çektiler. Birçok köylü, Ramazan Ayı’nda (Eylül- Ekim 2007) gerçekleşen çatışmalar sebebiyle göç etmek zorunda kaldı. Köylülerin ekinlerinin de harap edilmiş olmasına rağmen, aralık ayında BM’nin bölgeye girişi hala mümkün olmamıştı. Hükümetin kontrol noktalarının bölgeye giden yolları kapatması, STKların halka yardım ulaştırmasını engelledi. Bölgedeki yerlerinden edilmiş insanlar, ağaçların altında hayatlarını sürdürürlerken, hasat zamanı ekinleri harap olmamış komşu köylülerden yardım alarak yaşadılar.



Darfur’ un birçok bölgesinde yollar, devriye gezen Janjavit militanları ve en az onlar kadar saldırmaya hazır silahlı muhalif grupların kontrolü altında. Hükümete bağlı silahlı güçler, paramiliter polis, Janjavidler ve diğer silahlı gruplar, çoğunlukla yolculardan sıklıkla para gaspettikleri kontrol noktaları kuruyorlar. Konvoylar kaçırılıyor ve otobüslerin yolu kesiliyor.



“Mokjar’dan Foro Baranga’ya doğru pazar günü yola çıktık. Önce rutin polis kontrolüyle karşılaştık ve polis noktasından çıktık. Oradan ayrıldıktan sonra Arap kontrol noktasıyla karşılaştık. Bizi arabadan çıkarttılar. Sıraya sokup üzerimizi aradılar. Onlara polis tarafından arandığımızı söyledik. Araplar : “biz o aramayı tanımıyoruz”dediler. Kimliklerimize baktılar, benimle ilgili bir sorun yoktu fakat bazılarımızın kimliği yoktu. Onları bir gözetim altına aldılar ve 10.000 SDP (5$)para cezası verdiler. Eğer ödemezlerse gidemeyeceklerdi. Bazıları ödedi ancak üçünün parası yoktu. Şoför onların yerine ödedi. Arabada birkaç Arap da vardı, ancak onlar para ödemek zorunda değillerdi.” “Yakup”, yerel hükümet memuru.



Genellikle saldırıda bulunanların Janjavid mi, başka silahlı gruplardan mı, yoksa sadece yol kesen hırsızları mı oldukları anlaşılamıyor. Darfur’un birçok bölgesinde silahlı militanların yolları keserek yerel halktan para istemeleri, eşyalarına el koymaları ya da kan parası istemeleri artık sıradan bir durum₄.



2007 Ağustosunda, Kidingir etrafındaki kamplardan 17 adam ve erkek çocuğu, Janjavid militanları tarafından Nyala yolu üzerinde kaçırıldı. Bir telefon görüşmesinde kaçırma eylemini gerçekleştiren Arap grubun lideri istedikleri fidye için çeşitli sebepler gösterdi. İstenen paranın Arap bölgesi olarak kabul edilen bir alana girmiş olmaları sebebiyle ceza olarak verildiğini ve ayrıca bunun IDPler tarafından öldürüldüğü iddia edilen dört Arap için diyet parası olduğunu söyledi. 17 kişi paranın yarısı ödendiğinde serbest bırakıldı ancak şimdi, yerlerinden edilen insanlar fidyenin kalanı ödemedikleri için korku içinde yaşıyorlar.




3. Kadınlar: Sürekli Tecavüz Tehlikesi

“Kadınlar her zaman kültürümüzün kaynağı, tarihimizin, şiirimizin, hikâyelerimizin menbağı oldu. Bu nedenle kamplarda kültürümüz ölmedi.” Mohammed Baraka, eski Kabkabiya milletvekili, 2007

Güney Darfur’daki Al-Da’ein kampından bir kadın, 30 Kasım 2007’de Acil Yardım Koordinatörü John Holmes’a bu karışıklığın ana mağdurları kadınlar diyordu. ”Kocalarımızı, köylerimizi ve ailelerimizi kaybediyoruz ve hala şehre giderken, odun toplarken güvende değiliz ve bu durum dört yıldır böyle.”

IDP kamplarında erkekten çok kadınlar var. Bazen erkeklerin aileleri öldürülüyor ya da başka yerlere gidiyorlar. Bütün kamplarda yönetimin ana mevkiileri erkeklerin elinde olmasına rağmen, krizlerde ve savaşlarda olduğu gibi bir sürü evin reisi, aileyi bir arada tutan kadınlar.

Darfur’da, bölgelerinden kaçan insanlar sadece öldürülmüyor, saldırılara tecavüz de ekleniyor. 2003 sonrasındaki büyük zorounlu yer değiştirmeler sırasında tecavüze uğrayan kadınlar daha önce görülmemiş sayıda. Janiawid milisleri tecavüzü, saldırıda bulunanları küçük düşürmek ve cezalandırmak için silah olarak kullanıyorlar. Sıklıkla bazı kadınları kamplarına götürüp, aylarca seks kölesi olarak tutuyorlar5.

Yerlerinden edilenler kendilerine kamplarda ve köylerde kalacak yer ararken, Janjawidler alışveriş yapmaya giden ve odun arayan kadınlara saldırmaya ve tecavüz etmeye devam ediyorlar. Bu tecavüzlerin iki amacı var: Her tecavüz ve saldırı kaçan insanları sadece kampların içinde güvende olacaklarına dair uyarıyor. Onların toprakları Janjawid’e ait.

“Kampın etrafında yeterince odun yok. Ama Arab Jammala (deve çobanları) bölgeyi yönetiyor ve uzağa gitmeye cesaret edemiyoruz. Eğer erkekseniz, dayak yiyorsunuz, kadınsanız tecavüze uğruyorsunuz. Genellikle öldürmezler. Eğer dayak yemeye razıysanız, sadece döverler, ama direnirseniz öldürürler. Kadınlar, onlar tecavüze uğrar.” “Ahmed” Durti kampından yaşayan bir iç göç mağduru, Kasım 2007



2004’te AMIS kuvvetleri Darfur’a geldiklerinde, bazı birlikler “odun devriyeleri” olarak görevlendirildi. Görevleri, kadınlar kampın dışında odun toplarken veya su getirirken onları tacizden korumaktı. Fakat, bu devriyeler birkaç kamp dışında etkili olamadı. Son zamanlarda odun devriyeleri neredeyse tamamen bitti.

“Kadınlar odun toplamak için dışarıya çıkmaktan korkuyor, Janjawid ve diğerlerinden korkuyorlar. Geçmişte AU onları korudu.Ffakat geçen yıl korumayı bıraktılar.” Zalingei kampından “Fatma”, Kasım 2007

Uluslararası Af Örgütü’nün yerinden edilmişlerle görüştüğü her kampta aynı hikaye tekrarlandı. Kamplar bugünlerde ağaç bile olmayan, harap olmuş çok geniş alanlarla çevrililer. STKlar odun yereine başka yakacaklar ve daha etkili modern ocaklar veriyor ama kadınlar ne zaman kamp alanından ayrılsalar tecavüze maruz kalıyor.

“Kadınlar tecavüze uğrama tehlikeleri olsa da hala odun toplamaya gidiyorlar. Biz erkekler onları hala bırakıyoruz çünkü odun toplamaya giden erkekler öldürülebilir.’’ ‘Mahmud’ Al-Jeneina’da kampında yaşayan bir göçmen, Kasım 2007

Batı Darfur’daki Zallingei, bir düzensizlik ve çatışma alanı. Erkeklerin öldürülmesi ve kadınların tecavüze uğraması sık yaşanan olaylardan. Failler, cezadan muaflar. Çoğu kurban Janjavid militanlarını suçlasa da, Sudan Ordusu’nun, polisin ve SLA/MM askerleri de dahil diğer silahlı grupların da tecavüz olaylarına karıştığı rapor ediliyor. Kadınların IDP kamplarındaki yaşayan erkeklerin tecavüzüne uğradıkları da rapor edilmiş.

Tecavüzler genellikle rapor edilmiyor ve pek çok tecavüz kurbanı bunu saklamaya çalışıyorlar. Çünkü, hiç kimsenin bu suç için tutuklanmayacağını bildikleri halde, şereflerini ve müstakbel evliliklerini tehlikeye atmak istemiyorlar. Eğer bir kadın tecavüz sonrası tedaviye ihtiyaç duyarsa devlet hastanesi gitmek yerine bir STK tarafından işletilen kliniğe gitmeyi tercih ediyor. Önceleri kadınlar tedavi hizmeti alabilmek için önce tecavüzü rapor etmek üzere bir form (Form 8) doldurmak zorundaydılar. Artık bu gerekli olmasa da polise gitmek hususunda derin isteksizlik devam ediyor.

UAÖ’nün konuştuğu çoğu kurban, onların polise rapor ettiği tecavüz olaylarının nadiren araştırıldığını, araştırıldığında da faillerin nadiren bulunduğunu ve tutuklandığını, şüpheli gözaltına alınsa bile olayın çok nadiren mahkemeye taşındığını söylüyorlar. Eğer suçlanan tecavüzcüler Sudan Silahlı Kuvvetleri’dense adalet iyice imkansız hale geliyor. Hatta kurban ona tecavüz edenlerin isimlerini verse dahi silahlı kuvvetler olayı araştırmayı reddediyor. Polis, tutuklamaya niyetli olduğunda ise bu gücü kendinde görmüyor.

Genellikle sadece suçlamayı yapan kişi tutuklanıyor. Geçmişte tecavüze uğradığı için şikayette bulunan bazı kadınlar zina yaptıkları gerekçesiyle tutuklandılar. Bununla birlikte, muhtemelen BM İnsan Hakları Gözlemcilerinin yardımlarıyla son iki yılda, Darfur’da rapor edilen tecavüz olaylarında böyle bir duruma rastlanmadı.

BM uzmanlarının bir raporuna göre çoğu 2007’nin ikinci yarısında gerçekleşen 57 tane tecavüz olayı rapor edildi. Tecavüzlerin yaklaşık 20 tanesi Sudan Silahlı Kuvvetler askerleri tarafından, bazıları polisler tarafından ve birçoğu da bilinmeyen silahlı kişiler tarafından gerçekleştirildi. Bir olayda, Kuzey Niyertiti’deki IDP kampın 2 kilometre ötesinde silahlı bir adam dokuz kadınla birlikte odun toplayan bir kadına tecavüz etti. Kadın 8 aylık hamile olduğu için diğer arkadaşları gibi kaçamadı. Kadın sırtından ve ellerinden yaralandı ama olayı polise rapor etmedi çünkü onların hiçbir şey yapmayacaklarını düşünüyordu.

“Geçen yaz (2007), Mayıs ayında kamptan ayrıldık. Yaşları 13-16 arasında değişen beş kız olarak odun toplamaya gittik. Uzağa gitmek istemiyorduk çünkü kadınlara bir sürü saldırı oluyordu ve ailelerimiz bize dikkatli olmamızı ve gözlerimizi dört açmamızı söylemişti. Biz de askeri kampın yakınlarında odun toplamanın daha güvenli olacağına karar verdik. Odun toplamaya daha yeni başlamıştık ki, khaki üniformaları giyen üç silahlı adam bize doğru gelmeye başladı. Biz, adamların asker olduklarını zannettik, çünkü Janjawid’ler genelde atlara ya da develere binerler. Yaklaştıklarında ‘selamın aleyküm’ dediler, biz de ‘aleyküm selam’ dedik. Sonra aralarından biri benden su istedi, ben de oraya odun toplamaya geldiğimizi ve suyumuzun olmadığını söyledim. Yakınlardaki kahveden su bulabileceğini de ekledim. Onlar gitti, biz de topladıklarımızı hazırlayıp işimizi daha gecikmeden bitirmeye karar verdik. Biz bunu yaparken üniformasız üç kişi doğrudan yanımıza geldi. Benimle konuşmuş olanı hatırladım ve aynı adamlar olduklarına dair arkadaşlarımı uyararak, odunları boşverip gitmemiz gerektiğini söyledim. Bunun üzerine adam daha da yakınlaştı. ‘Fur gençleri hükümete isyan ettiği için, siz Fur kadınları artık kamplarda tavuklar gibi yaşıyorsunuz’ dedi. Diğer kızlara bağırarak kaçmalarını söyledim. Koşmaya başladığımızda silah sesi duyduk ve ‘Durun yoksa hepinizi vururuz!’ diye bağırdılar. Bize oturmamızı söylediler ve hepimiz olduğumuz yerde oturduk. Bizi yakınlardaki bir Khor’a (kurumuş dere yatağı) doğru götürmeye çalıştılar. Fısıldayarak her birimiz farklı bir yöne doğru koşmaya karar verdik. Koşmaya başladığımızda bir kurşun daha sıkıldı ve ben panikleyerek bir kayaya takılıp düştüm. Kızların üçü kaçmayı başarmıştı. Aynı adam doğrudan bana yaklaştı. ‘Sen çok konuşuyorsun, diğerlerine kaçmalarını söyleyen sendin, isyancılar gibi kibirli ve kabasın’ dedi. Ben de ‘Sen onlardan korktuğun için kadınlara cesaret edebiliyorsun’ diye cevap verdim. Sağ yanağıma tokat attı ve ben düştüm. Diğer adamlardan biri ona ‘Köleye (khadim) vurma, sonra ellerini onun pisliğinden temizleyemezsin” dedi. Ben yerdeyken adam tawb’ımı (kıyafet) çekmeye başladı, ben de onu ittim ve yere düştü. Ayağa kalktım ve ona vurmak için büyük bir taş aldım ama bir tanesi beni sıkıca arkamdan tuttu ve tekrar yere devirdi. İkisi birden beni soymaya başladılar ve ben bayılana kadar bana tecavüz ettiler. Bilincim yerine geldiğinde çıplaktım ve her yerim idrarla kaplıydı. Bunu görünce, deliler gibi bağırıp ağlamaya başladım. Kaçan kızlardan olayları duyan büyük ağabeyim hemen oralara gelmişti. Beni duydu ve gelip beni buldu. Beni görünce yere yığıldı, beni o durumda görmeye dayanamıyordu, jallabiya’sını giymem için bana fırlattı. O da acı acı ağlamaya başladı. Beni güneş batana kadar saklanmam için bir yere götürdü, sonra da kampa döndük. Çadırımıza gittim, ağabeyimse doğrudan kamp reisine giderek olayı anlattı. İyi bir insan olan kamp reisi, beni görmeye geldi. Aileme bunun ciddi bir suç olduğunu ancak güvenlik güçlerinin, onun bu tür vakaları bildirmesine izin vermediğini, dolayısıyla bizim polise gitmemiz gerektiğini söyledi. Kamp reisi bizimle Zalingei polisine gitti. Orada bulduğumuz polis memuru Arap’tı ve ağabeyimle kamp reisi olayı anlatmaya başlayınca, ‘Kız çok temiz gözüküyor, onun tecavüze uğradığına kim inanır?’ diyerek sözlerini kesti. Ağabeyim ona, beni bulduğunda vücudumun idrar içinde olduğunu ve bu yüzden yıkanmak durumunda kaldığımı söyledi. Yine de polis memuru olay hakkında rapor tutmamaya karar verdi ve bize 8 numaralı formdan vermeyerek, bu tür olayların sabah çalışma saatlerinde bildirilmesi gerektiğini söyledi. Annem ağlıyordu, polis memuruysa ona susmasını yoksa tutuklanacağını söyledi. Ağabeyim ona, prosedürlerin kurbanlara yardım edemeyecek kadar katı olmasından dolayı annemizin ağlamaktan başka bir şey yapamayacağını söyledi. Polis memuru yerinden fırlayarak, başka bir polis memurunu çağırdı ve ona ağabeyimi tutuklamasını, az önce polise hakaret ettiğini ve kamu düzenini bozduğunu söyledi. Ağabeyim orada mahkemeye çıkarılmaksızın dört hafta boyunca tutuklu kaldı.Artık iyiyim ve evlendim, ama olanları asla unutmayacağım… İçimden bir gün silahlı gruplara katılıp bana yapılanlar için intikam alacağıma dair bir his var. Bana tecavüz eden adamları biliyorum. Yanımda hep bir bıçak taşıyorum; onları ya da onlardan birini bir gün görürsem bıçağımı saplamakta tereddüt etmem…O günün hatıraları aklımı sürekli kurcaladı. Tamamen toparlanmış olduğumu da söyleyemem. Yaşananların şoku hala korkunç. Polise güvenmiyorum ve asla güvenmem.” “Amina” (Bu göç ettirilmiş kız yalnızca isminin değil, yaşadığı kampın da gizli tutulmasını talep etti.)


4. Kamplarda silah ucuz

“Genellikle J-3’ler ve kalaşnikoflar olmak üzere kamplardaki muhalif grupların ve hükümet destekçilerinin silahları var. Hükümet güvenlik güçlerine bazı silahlar veriyor, biz bunu bazı insanları öldürmeleri için yaptıklarını düşünüyoruz, ancak elimizde isimler yok. Muhalif gruplar da güvenlik güçlerinin ajanı olduğuna inandıkları kişileri öldürüyorlar.” “Mahmud”, Jeneina’dan bir aktivist

Kampların siyasi rengi sürekli değişiyor. Bazı kamplarda insanlar bütün silahlı gruplara karşılar, diğerlerindeyse belli bir muhalif gruba tutkulu ve militanlık noktasında bağlanıyor ya da farklı silahlı muhalif gruplar arasında dağılıyorlar.

Bir çok kampta gerginlikler yaşandı, özellikle de hükümetle barış antlaşması imzalamış olan SLA/MM’yi destekleyen azınlıkların olduğu kamplarda. Bazı kamplarda belli bir silahlı grubun – ki bu çoğunlukla SLA/Abdel Wahed – destekçileri kampın yapısını, kamp üstünde hakimiyet kurmak için kullanıyor. Buna karşılık, çoğu kamp görünürde herhangi bir çözüm olmadan geçmiş olan dört senenin gerginliği ve çaresizliğiyle, etnik ve politik ayrımların mümkün olduğunca küçük tutulmasını sağlıyor. Abu Shouq Kampı’nda, SLA grubunun lideri olan ve şu anda Darfur Barış Antlaşması’nın en büyük düşmanı olan Abdel Wahed Mohammed Nur’a destek verilmediği için günlerce sert eylemler yapıldı. Kamptaki gerilim yüzünden, yardım görevlileri günlerce kampa giremedi. Ancak, kamp yönetiminin söylediğine göre en nihayetinde bütün taraflar, siyasi duruşlarının ötesinde barış içinde birlikte yaşamaya ikna edilmişler.

Kalma ise istisnai bir kamp. En az 90,000 kişilik nüfusuyla (yerel kamp yetkilileri asıl rakamın bunun iki katı olduğunu söylüyor) ve 29 farklı etnik grubuyla Darfur’daki ikinci en büyük kamp. Aşırı kalabalık ve şartlar sefalet derecesinde. Burada da, diğer kamplarda olduğu gibi, Zaghawa olan Minni Minawi tarafından Darfur Barış Antlaşması’nın imzalanması, Fur olan Abdel Wahed Mohamed Nur tarafındansa antlaşmanın reddedilmesi üzerine, etnik gruplar arasındaki bir zamanlar var olan barış ve birliktelik gitgide yok oluyor. Kampın girişinde sıkı bir denetim var ve polisler genellikle insanların kampa girmesine ve çıkmasına engel olmak için bekliyor.



Kalma Kampı’nda bütün etnik grupların silahları var. Bir zamanlar güçlü ve birlik olmuş bir gençlik örgütü vardı, ancak artık Birleşmiş Milletler ve kampları ziyaret eden diğer kaynaklara göre, gençler etnik özleri olan Fur, Masalit, Zaghawa ve Dajo’lar olarak silahlı gruplar kurmuş durumda. Birleşmiş Milletler, 16 ve 22 Ekim 2007 tarihleri arasında 10’dan fazla silahlı olay kaydederek, “Şiddetli olayların çoğu, aralarında çocukların da olduğu, silahlı Fur mensuplarının diğer gruplara saldırmasından kaynaklanıyor” yorumunu yaptı. Örneğin, 16-17 Ekim’de SLA/MM’i destekleyen Zaghawa ve Masalit’lerle, SLA/AW’yi destekleyen Fur ve Dajo’lar arasında silahlı çatışmalar vardı. 18 Ekim’de, en azından dört kadın ve çocukların yaralandığı çatışmalar yaşandı. Mağaza sahiplerine, mağazalarını kapatmaları emredildi, mağazaların rafları yok edildi ve havaya ateş açıldı. Ertesi gün geri döndüler ve sivilleri dövdüler.

Zorunlu göç ettirilmiş insanların kamplarında silahların varlığı, kamptaki herkesin güvenliğini riske atıyor. Bazı kaynakların söylediğine göre, bazı kamplarda bir tabanca sadece 25 dolara alınabiliyor. Silahların bu kadar artması, hırsızlık ve saldırı gibi olayların çoğalmasına sebep oluyor. Siyasi anlaşmazlıklar ve insanların birbirinin hükümet casusu olduğundan şüphelenmesinden dolayı bu gergin atmosferde tartışmalar silahlı çatışmalara dönüşüyor.

“Jeneina’daki Krindig Kampı’nda silahlar var, hatta herkesin bir silahı var, ancak normalde gömülerek saklanıyorlar. Hükümet sabah erken saatte silahlarıyla gelip kampı basabilir. Kindig Kampı’nda hiçbir otoritenin varlığını hissedemiyorsunuz” “Abdeh Rahman”, Jeneina’dan bir Sivil Toplum Kuruluşu aktivisti.

Hükümetin, kampların sivil ve insancıl yapısını koruma zorunluluğu olsa da, bunu pek başarabilmiş değil. Durum göç ettirilmiş insanların, hükümetin yaptığı girişimlere kuşkuyla yaklaşması sebebiyle daha da zorlaşıyor. Uluslararası Af Örgütü’nün konuştuğu göç ettirilmiş kişiler, içinde bulundukları zor durum için hükümeti suçladıklarını ve kendilerini daha güvende hissetmedikçe silahlarından vazgeçmeyeceklerini anlatıyor.

Buna ek olarak, kamplardaki insanlar, hükümetin güvenlik güçlerinin kampları basarak silah arayacakları ve bunun sonucunda da tutuklanarak rastgele dayaklara maruz kalacaklarından korkuyorlar. 20 Kasım 2007’de polis Kalma Kampı’ndaki herkesin silahlarını üç gün içinde iade etmesini, aksi takdirde polisin “o tarihe kadar iade edilmeyen tüm silahları zor kullanarak alacağını” duyurdu. Bunun üzerine kamp halkı, kamp içinde barikatlar inşa etti. Olayları gözlemleyen STK çalışanları, muhtemel baskın sebebiyle kamp içinde büyük bir panik olduğunu gözlemlediler. Kamp liderleri Uluslararası Af Örgütü’ne kamp içinde silahlar olduğunu itiraf etti ve bu silahları iade etmeye razı olduklarını belirtti, ancak bu işlemin AMIS (Sudan, Afrika Barış Misyonu) ya da Birleşmiş Milletler tarafından yapılmasını kabul edeceklerini belirttiler. Nihayetinde, Birleşmiş Milletler ve AMIS’in müdahalesiyle baskın gerçekleşmedi. Ancak kampı silahsızlandıracak operasyon da gerçekleşmedi.

Zalingei etrafındaki kamplarda, Haziran 2007’de silahların kullanıldığı çok sayıda saldırı gerçekleşti. Bu saldırılarda, kampta yaşayan en az beş kişi, kimliği belirlenemeyen kişiler tarafından öldürüldü. Kamp lideri bir aktivist olan, Kahmsa Degaig Kampı’nda nöbetçi ve pompa operatörü olarak çalışan Adam Adam, üç kişi tarafından yakın mesafeden vurularak öldürüldü.



5.Umutsuz gençlik – mutsuz kuşak

“Kaç kişi öldü ve onların aileleriyle kim ilgilenecek? Kamplara bakın – ne güvenlik var, ne de ortaokul. Burada büyüyen kız ve erkek çocuklar öfke kuşağını oluşturacak.” “Muhammed”, Darfur’dan bir politik aktivist

Darfur’daki çatışmadan etkilenen dört milyon kişiden 1.8 milyonu 18 yaşını henüz doldurmamış çocuklar. Bunun bir milyonu yer değiştirmek zorunda kaldı. 2006 Nisan’ından beri 120,000 çocuk göç etmek zorunda kaldı.

UNICEF ve sivil toplum kuruluşları tarafından sağlanan büyük seferberlik sayesinde, her kampta ilkokullar var. Yüzde 46’sı kız olmak üzere, ilkokul çağındaki çocukların yüzde 28’i eğitim görüyor. Bu düşük bir oran olsa da, Darfur krizinden öncesine göre daha yüksek.

Ancak kriz öncesinde gençlerin çiftçilik ve başka türlü iş olanakları vardı. Oysa şimdi yok. Nitekim güvenli bölgelerde, kasabaların yakınlarında yaşayan çocuklar yük taşımak, hayvan gütmek ve pazarda çalışmak gibi işler bulabiliyorlar. Buna karşın, çoğunlukla gençler kamplarda oturup hiçbir şey yapmıyor.

“Çocukların yapacak hiçbir şeyi yok, işleri yok, sadece futbol ya da geleneksel oyunlarımızı oynuyorlar. 100’den fazlasını bir ağacın altında otururken görüyorsunuz. Geçmişte bulabildiklerinden metal oyuncaklar, el arabaları gibi ufak tefek şeyler yaparlardı, ancak artık onları yapmak için bile gerekli malzeme yok ve aramak için kamptan çıkamıyorlar.” “İbrahim”, Gereida’dan bir Masalit

“18 yaşındaki çocuklar, onlar resmen kaybolmuşdurumdalar, işleri yok, özellikle mezunlar, onlar yardımlarla yaşıyorlar.” Abu Shouk Kamp’ından“Ali” .

Yerlerinden edilmiş olan ve kasabalarda ya da kasabaların yakınlarında yaşayan kızlar, kıyafet yıkayarak ya da temizlikçi olarak az maaşlı işler bulabiliyorlar. Sömürülere karşı savunmasızlar.



“Kasabalara gidip çalışan kızlar, maaşları çok düşük olduğu için çok çalışmak zorundalar, bütün gün kıyafet yıkıyorlar. Bir kıza bütün gün boyunca yemek vermemişler, sonra da sadece bisküvi verilmiş. Kız tamamen bitkin düşmüştü. Ailelerinden bağımsızlıklarını kazanmak için çok fazla çalışıyorla. Ancak kazandıkları parayı genelde sadece kozmetik ürünlere harcıyorlar. …Bazen tecavüze uğruyorlar ve hamile kalıyorlar; …Bazen kürtaj oluyorlar, ancak kürtajlar çoğunlukla gerçek doktorlar tarafından yapılmadığı için hayatlarını tehlikeye atıyorlar…” “Abdel Rahman”, al-Jeneina’dan bir sivil toplum kuruluşu aktivisti.

Bazen, Kalma Kampı’nda olduğu gibi, gençler çeteler kuruyor. Gençler, hiç bir umut taşıyamayacakları bir zamanda yaşadıklarını ve ne yaparlarsa yapsınlar silahlı bir gruba üye olmakla suçlanabileceklerini düşünüyorlar. Öfke ve hüsran sebebiyle, kamp liderleri reddetse dahi, bazıları silahlı gruplara katılıyor.

“Ergen çocuklar kamplardan ayrılamıyor, eğer ayrılırlarsa hükümet onlar hakkında soruşturma başlatır, Tora Bora’ya destek verdikleri gerekçesiyle dayak yiyebilir ya da tutuklanabilir ve haydutlukla suçlanabilirler. Çocuklarsa, umutsuzluğa düşerlerse harekâtlara katılabilirler, ancak aileleri katılmalarını istemiyor, ve eğer gençlerse hareketler tarafından kabul edilmezler.” “İbrahim”, Kalma Kampı’nın yönetim kurulu üyesi

“Jeneina yakınındaki kamplardaki gençler, savaş ve kamp hayatı dışında bir yaşam görmemişler. Çok öfkeli bir grup ve niye insanların doğru düzgün hayatlar sürdüğü bir kasabanın metreler uzağında böyle bir yaşam sürdüklerini sorguluyorlar. Köylerine dönmeleri kolay olmuyor. Ortaokul yok, mesleki eğitim yok, silahlı bir gruba katılmaktan başka bir şey yok”. Seifeldin Nimer, Jeneina’dan eski bir sivil toplum kuruluşu üyesi

Yetişkinler, “işleri olmadığı için gençlerin onları dinlemediği bir toplumdaki “kopukluktan” doğan umutsuzlukları hakkında konuşmakta.

“Eskiden olmayan birçok şey oluyor. Kabkabiya’daki pazarlarda, hükümet ofislerinde ve örgütlerde iç göç mağduru insanlar dileniyor. Geçmişte böyle şeyler yoktu. Restoranlara gidip atılmış yemekleri bile yiyorlar. Bhangu (esrar) içmek ve tiner koklamak gittikçe yaygınlaşıyor. Geceleri rasgele ateş ediliyor ve kimse güvende değil. Bazı gençler, bu tür baskılar yüzünden hareketlere katılıyor.” “Adam”, Kabkabiya’da bir işçi

Silahlı gruplara, Janjawid’e ve yarı-askeri gruplara katılan çocukların sayısını saptamak çok zor. Jebel Marra bölgesindeki Sudan Özgürlük Ordusu’nun iki grubunun liderleri de geçmişte çocukların katıldığını onaylıyor, “ancak daha sonra Kızıl Haç bir atölye hazırlayarak bizim artık çocuk almayacağımızı söyledi, biz de onları almaktan vazgeçip geri gönderdik”.



6. Zorunlu yerleşimler ve geri dönüş tehlikesi

“Dün gece, Güney Darfur, Nyala’daki Otash Kampı’nda yaşayanların zorunlu göçe tabi tutuldukları iddiası beni, hem bu göçlerin anlatıldığı şekildeyse yapılış tarzları, hem de bu durumun daha çok şiddete yol açması ihtimali açısından endişelendiriyor. Sudan Hükümeti’yle bir çok kez görüşerek, göçlerin gönüllü olması gerektiğini ve iç göç ilkelerine uygun şekilde gerçekleştirilmeleri gerektiğini belirttik.” John Holmes, Birleşmiş Milletler İnsani İşlerden Sorumlu Yardımcısı ve Acil Eylem Koordinatörü, 29 Ekim 2007

Darfur krizinin başından beri Darfur’lu yerel yetkililer göç etmek zorunda kalanların kampları terk edip, köylerine dönmeleri için baskı kurmaktalar. Ancak göç mağdurları baskıları ısrarla reddederek, orada güvende hissetmediklerini söylüyorlar.

22 Ağustos 2004’te Sudan Hükümeti, Uluslararası Göç Örgütü’yle bir Anlayış Bildirisi imzalayarak, geri dönüşlerin gönüllü olacağına ve güvenli şartlar altında gerçekleşeceğine ve Uluslararası Göç Örgütü’nün göç ettirilmiş kişilere tam erişim hakkına sahip olacağına garanti verdi. Bu Anlayış Bildirisi sürekli ihlâllere maruz kaldı.

Uluslar arası hukuka göre, göç etmiş kişilerin oldukları yerde kalmak, evlerine dönmek ya da ülke içinde başka bir yere kalmak konusunda özgürce karar verme hakları vardır. Bunu yapabilmeleri için bilgiye ihtiyaçları var: Gitmeyi düşündükleri yerdeki durum hakkında bilgi, geri dönüş ya da tekrar yerleşmeye bağlı prosedürler hakkında bilgi, yerleşim, toprak ve geçim de dahil gelecekte karşılaşmaları muhtemel şartlarla ilgili bilgi.

Göç mağduru insanların çoğu kamplardan ayrılıp köylerine dönebilecek kadar kendilerini güvende hissetmeseler de, bazı bölgelerde silahlı direniş gruplarıyla yerel Arap gruplar uzlaşmaya vararak insanların güvenli bir şekilde tarım yapabildiği yerleşim birimleri yarattılar. Bu tarz uzlaşmalar gelecek için umut vaat etse de, istisnalardan öte değiller. Hükümet her ne kadar bu tarz uzlaşmalarda rol oynayabilecek olsa da, tarımla ilgilenen halk genel anlamda Arap grupların ya da silahlı grupların koruması altında yaşamakta. İki durumda da vergi vermeleri gerekebilir, ancak Arap grupların kontrolü altında neredeyse tutuklu gibi yaşıyorlar.

“Ben Güney Darfur’un Kass Eyaleti’nde, Shataya’daki Durso köyündenim. Mart 2004’de köylere saldırılar oldu ve biz kaçtık. Nyala Üniversitesi’nde öğrenciydim ama şartlar yüzünden bitiremedim. Durso’da 4 feddan’lık (16,800m2) alanımız, 40 tane limon ve guava ağaçlarımız vardı. Domates ve shatta (kırmızı biber) yetiştiriyorduk. 72 adet sığırım vardı, bunun 27’si büyük babamındı. 15 koyunum, 33 keçim ve yedi adet atım vardı. Nisan 2006’da hükümet bize güvenlik koşullarının iyi olduğunu söyledi, ancak ben geri dönmenin güvenli olacağına inanmıyordum. Buna karşın bana baskı yaptılar çünkü önceden onlar tarafından tutuklanmıştım. ‘Seni artık kampta görmek istemiyoruz” dediler. Korkmuştum, o yüzden toplu taşımayla Nyala’ya, oradan da köyüme döndüm. Annem ve 18 yaşındaki kardeşim Osman’ı da yanımda aldım, karımıysa Kalma Kampı’nda bıraktım. Durso’da eskiden 680 aile yaşıyordu ama ben oraya vardığımda köyde, 3’ü Arap olmak üzere 15 aile kalmıştı. Arap’lar, Sudan Ordusu’ndanmış gibi giyinmişlerdi, silah taşıyorlardı ve iki adet Thuraya uydu telefonları vardı. Bir sorun olmadığını ve insanları tarım yapmaya teşvik ettiklerini söylediler. Onun dışında köy terk edilmişti. Hepimiz gün boyunca tarım yapıyorduk ve geceleri de Araplar’ın nöbetinde uyuyorduk. Aramızdan dördü kadındı. Ben domates ve shatta yetiştiriyordum ve kardeşim fasulye ve akdarı ekiyordu. Diğerleri de aynı mahsulleri yetiştiriyordu. Köyde dört aydan fazla kaldık ve güzel bir hasat olacağını gördük. Sonra, hasat başlamadan, onlar mahsullerin iyi olacağını anladıktan sonra, silahlı yedi Arap Cuma gecesi saat 9’da köyün batısından geldi. İki keçimin iplerini çözdüler ve kardeşim Osman’ı vurup, öldürdüler. Bu olay Eylül 2006’da oldu. Ayrıca köyün doğusunda da ateş edildiğini rahatça duyduk ve İdris, Mubarak ve Gubba’nın öldürüldüğünü, köyümüzden 30 dakikalık yürüyüş mesafesinde olan Silba Köyü’nde de Osman Abaker’in öldürüldüğünü duyduk. Arap’lar topraklardan geçerken mahsulleri yok ettiler ve hasat için hiçbir şey kalmamıştı. Annemi Kass Kampı’na, babamın olduğu yere götürdüm, ben de Kalma Kampı’na geri döndüm. Artık hükümetin bana söylediklerinin yalan olduğunu biliyorum.” Omar Ali, 32 yaşında, Kalma Kampı’nda yaşıyor

Toprak ve tarım, göç edenler için o kadar önemli ki, bazıları tarım yapabilmek için çok büyük fedakârlıklar yapmaya hazır. Ardamata Kampı’nın etrafındaki barakalarda, göç etmiş olan insanlar çekirdekler ekerek sınırlı miktarda mahsul yetiştiriyor. Kampların çoğunda, yağmur sezonunda, göç etmiş insanlar kampların dışında ekim yapmaya çalışıyor. Tawila gibi başka yerlerdeyse, göç etmiş insanlar, Janjawid’ler tarafından saldırıya uğramayı göze alarak, iki üç günlüğüne Jebel Marra’ya gidiyor ve Janjawid’lerden saklanırken toprak hazırlayıp ekim yapıyor, sonra da güvenlik için kampa dönüyorlar.

Eve dönenlerin çoğu zorluklarla ve güven sorunlarıyla karşılaşıyor. Bir çok bölgede Arap grupları 2003 ile 2005 arasında yerel çiftçilerin terk ettiği toprakları işgal ediyor. Bazen bu topraklarda tarım yapıyorlar, ancak çoğunlukla toprakları sadece otlak olarak kullanıyorlar. Göç edenlerin topraklarına yerleşmişlerin arasından Batı Darfur’daki Wadi Saleh ve Wadi Azoum da dahil olmak üzere 30,000’den fazla kişi Chad’den sınırı geçmiş olan, çoğunlukla Arap grupları ve onlar BMMYK tarafından mülteci olarak tanındılar. BMMYK, raporunda bu toprakların asıl sahiplerinin köylerine güvenli olduğunda dönebilmeleri için çağrıda bulunmuş olsa da, bu karar göç edenler tarafından topraklarının işgal edilişinin onaylanması olarak görülüyor.

Hükümet istatistiklerine göre, ki bu istatistiklerin doğruluğu onaylanamıyor, on binlerce göç etmiş kişi topraklarına geri dönmüş. Darfur’a erişim olmayınca, Uluslararası Af Örgütü, köylerine dönüp tarıma devam edebilen sadece birkaç insanı belgeleyebildi. Öbür taraftan, güven noksanlığı ve eve dönüşte zorluklarla ilgili iddialar çok sık.

Örneğin, Zalingei yakınındaki köylerden olan küçük bir grup, köyleri olan Margouba ve Talga Shab’an’a geri döndü. Oraya vardıklarında, iddiaya göre Janjawid’ler tarafından, saldırıya uğradılar ve aynı gün Zalingei’ye geri kaçtılar. 2007’de hükümet göç etmiş insanları geri dönmeye zorlama politikasına devam etme kararı aldı. Hükümet, iddiaya göre kontrolünün daha yüksek olduğu kamplara bu kişileri geçirmek ya da bu kişileri topraklarına geri döndürmek amacıyla, Kalma’yı hedef aldı. Silahlı gruplar tarafından yukarıda anlatılan saldırılar üzerine (bkz: 14-15. sayfalar), çoğu Zaghawa’dan olmak üzere, 10,000 göç etmiş kişi, bölgedeki başka kamplara (Direig, Otash, al-Salam, al-Serif, Sakali) ya da Nyala şehrine kaçtı. 19 Ekim’de Sudan Hükümeti, Kalma Kampı’na girdi. Takiben gerçekleşen operasyonda bir göç etmiş kişi iddiaya göre öldürüldü, en az 17 kişi yaralandı ve yaklaşık 175 göçmen sığınağı yakıldı. 20 Ekim’de, HAC temsilcisi, Birleşmiş Milletler ve Sivil Toplum Kuruluşları’nın da katıldığı ve Güney Darfur Valisi’nin de hazır bulunduğu bir toplantıda, göç etmiş kişileri 22 Ekim itibariyle tekrar yerleştirmeyi planladıklarını söyleyerek, “yeniden yerleşme bölgesi olarak düşündükleri alanlar” listesi verdi.

29 Ekim 2007 öğleninde, Sudan ordusu ve polisi, Kalma Kampı’ndaki iç çatışmalardan kaçmış birçok kişinin sığınmakta olduğu Otash Kampı’na girdi. Güvenlik güçleri, kampa yeni gelmiş insanları, onları Amakisara isimli, Nyala’dan 23 km uzaklıkta olan bir köye yerleştirmek amacıyla zorla çıkarttı. Askeri personel de dahil olmak üzere, AMIS üyeleri (Sudan’ın Birliği Afrika Gücü), gözlemciler ve AMIS polisi kampa gitti, ancak operasyonu yöneten albay tarafından bölgeyi terk etmeleri emri verildi. Çadırlar yok edilirken kamptaki insanların kaçtıklarını ve insanların eşyalarının kamyonlar tarafından götürüldüğünü gördüler. 36 kadar kişi tutuklandı ve yüzlerce kişi kamyonlara zorla bindirilerek götürüldü. İddialara göre bu kişilerin bir kısmı Amakisara’ya götürülmüştü. Raporlar, Amakisara halkının göç etmiş kişileri aralarına kabul etmeye ne hazır ne de istekli olmadığına işaret ediyor. Bu kişilerin çoğu en nihayetinde tekrar Kalma Kampı’na geri döndü.

Başka kamplardaysa hükümet göç etmiş insanları ikna yöntemleri (fakir ailelere para vermek) ve baskı gibi yollara başvurdu. Düzinelerce göç etmiş insan, Uluslararası Af Örgütü’ne sadece eski köylerinin olduğu yerde hükümet tarafından inşa edilmiş köylere yerleşmeye yanaşacaklarını, ancak güvenli olmadığını söyledi.

Hükümet sık sık göç etmiş insanları kamplar yerine köylere yerleştirmeye çalışıyor. Çoğunlukla bu köyler asıl evlerinin yakınında, ve hükümetin yaklaşımları bir zorlama durumu oluşturabiliyor.

Kampların fazla kalabalıklaşmamasını ve kamplarda askerileşme olmamasını sağlamak önemli olmasına karşın, yetkililerin hiçbir şart altında kamplardaki kişilerin zorla yerini değiştirmemesi gerekiyor. Darfur’daki çatışma hala sürmekte. İnsanların zorla yerini değiştirmek sadece insanları daha çok tehlikeye atar ve yardım örgütlerinin erişiminden uzaklaştırır. Uluslararası Af Örgütü aynı zamanda Sudan Hükümeti’ni de Birleşmiş Milletler ve Uluslar Arası Göç Örgütü’yle varmış olduğu, göç etmiş kişileri zorla yeniden yerleştirmemek konusunda vardığı uzlaşmalara sadık kalmaya çağırıyor. Göç etmiş insanları yeniden yerleştirme, konu hakkında bilgi verilerek ve kişilerin hür iradelerine saygı duyularak, bu kişilerin güvenliği ve haysiyetlerinin korunacağı bir şekilde yapılmalıdır.



7. Yerinden edilmişler için güvenlik: Uluslararası Standartlar

“Yerinden edilmiş insanlar; kişi ya da grup olarak kaçmak zorunda bırakılmış, kaçmaya zorlanmış, böylece evlerini, yaşam alanlarını terketmiş kişilerdir. Özellikle de silahlı çatışmaların, genele yayılmış şiddet durumlarından, insan hakları ihlallerinden, doğal ve insan kaynaklı felaketlerin etkilerinden kurtulabilmek için yaşadığı yerden uzaklaşmış ancak uluslararası olarak tanınmış bir devlet sınırını geçmemiş olanlardır.”

Zorla yerlerinden edilmiş ve uluslararası sınır geçmiş insanlar 1951 Mülteci Konvansyonu’nun, onun 1967 Protokolü’nün veya 1969 Afrika Birliği, Afrika’daki Mültecilerin Özel Sorunları Konvansiyonu’nun koruması altındadırlar. İç göçe zorlanmış olan kişiler, mülteciler gibi uluslararası hukukun koruması altında değillerdir. Onları korumak üzere geliştirilmiş bir uluslararası hukuk yoktur. Mültecilerden farklı olarak iç göçe zorlanmış insanlar (IDP) kendi ikamet ettikleri ülkenin sınırları içinde kalmaktadırlar. IDPler de, ülkelerindeki diğer insanlar gibi uluslararası hukuk ve yerel hukuk önünde mültecilerle aynı hak ve özgürlüklere sahip olmalıdırlar. Onların da uluslararası insan hakları ve insanî hukuk, yerel ve bölgesel hukukun koruması altında olması gerekiyor. Sudan’da olduğu gibi iç göçe zorlanmış olanların trajedisinde sık rastlanan bir nokta da onları korumakla yükümlü varlığın, onların kaçmasına sebep olmuş olmasıdır.

İç Göçün Temel İlkeleri (Temel İlkeler); “Yerlerinden edilmiş insanların korunmasıyla alakalı hakları tanımlayan ve garanti altına alan, ayrıca göç sırasında ve geri dönüp tekrar yerleşirken adapte olmaları için gerekli destekleri tanımlayan bir belgedir. Temel İlkeler, uluslararası insan hakları ve uluslararası insanî hukuku yansıtır. Uluslararası Af Örgütü, zorunlu iç göç durumlarında devletlerin bu ilkelere göre karar vermesi gerektiğine inanmaktadır.

Temel İlkeler aşağıdaki insan haklarını bir kez daha teminat altına alır:

Keyfi sebeplerle yerinden edilmeme hakkı (Madde 6)
Diğer insanlarla aynı haklara sahip olma hakkı. Yerinden edilmiş olmanın sonucu olarak ayrımcılığa uğramama. (Madde 1)
Gıdaya, suya, barınacak yere, insan onuruna ve güvenliğe sahip olma hakkı. Eğer ulusal yetkililer bu hakları sağlayamıyorlarsa, uluslararası toplumun yardımını kabul etmek zorundadırlar. (Madde 8 ve 18)
İşkence, tecavüz ve cinsel istismar dahil olmak üzere doğrudan veya dolaylı tüm saldırılardan korunma hakkı. (Madde 10 ve 11)
Hareket edebilme ve kişinin yaşayacağı yeri seçebilme hakkı. “Özellike, iç göçe zorlanmış kişilerin, kamp ve yerleşimleri terk etme, serbest hareket etme hakkı vardır.” (Madde 14). Sudan’ın taraf olduğu ICCPR’ın 12. Maddesi (3) de hareket etme ve yaşayacağın yeri seçme hakkını garanti altına almaktadır.
Ülkenin başka bir bölümünde güvenli bir yer arama hakkı (Madde 15) Sudan Hükümeti pek çok kez İç Göçle ilgili Temel İlkeler’e bağlılığını açıklamıştır. Hartum İlkelere (200323) bu noktayı tekrar vurgular: “İç Göçle ilgili Temel İlkeler gerekli ulusal politika ve yasal çerçeveyi oluşturmak için yararlı bir araçtır… Böylece iç göçle ilgili hukuk uluslararası hukuka uygun hale getirilebilir.” Bunlara rağmen Sudan hükümeti, yerlerinden edilmiş olsunlar ya da olmasınlar, Darfur’daki sivilleri korumak konusunda isteksiz davranmaktadır. Sudan Hükümeti Uluslararası Sivil Siyasi Haklar Sözleşmesi (ICCPR) ve İnsan ve Halk Hakları için Afrika Sözleşmesi’ne (ACHPR) taraftır. Bu sözleşmeler, fiziksel bütünlük, işkenceden ve tecavüzden korunma ve yaşama hakkını, diğer haklarla birlikte garanti altına alır. ACHPR’ın 12. Maddesi (1) “seyahat hakkı ve bir devletin sınırları içindeki yerleşimcilerin hukukun güvenliği altında olma hakkını” garanti altına alır. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi, “hareket özgürlüğü ve herkesin yaşayacağı yeri seçme hakkını” garanti altına alan ICCPR’ın 12. Maddesi’nin (3) her tür zorunlu iç göçü de kapsadığına karar vermiştir.


8. Tavsiyeler

Uluslararası Af Örgütü’nün Sudan Hükümeti’ne tavsiyeleri:

· Unamid’in tam olarak düzen almasının önündeki engelleri durdurun.

· Unamid’e gerekli imkanları sağlayıp tam hareket özgürlüğü vererek, görev gücünün çalışmasını zorlaştırmak yerine kolaylaştırarak UNAMID’in hızla hazır hale gelmesini sağlayın.

· Cancavid milislerini silahsızlandırın. Birbirine bağlı silahsızlanma, yeniden yerleştirme ve adaptasyon programı başlayana kadar, hükümete bağlı tüm paramiliter kuvvetlerin kontrolünü sağlayın.

· Tüm IDP kamplarının çevresinde Cancavid milislerinin, paramiliter güçlerin ve silahlı grupların giremeyeceği bir güvenli bölge oluşturun.

· İnsan hakkı ihlallerine dair ceza muafiyetini sona erdirin: Yerinden edilmiş insanlara saldıran kişileri mahkeme önüne çıkarın.

· Zorunlu göçlere son verin ve zorla göç ettirlimiş insanların geri dönüşünü teşvik edin.

· Kamptakiler de dahil tüm IDP’lerin, en azından, asgari gıda, su, barınak ve sağlık hizmetlerine ulaşmasını sağlayın.

· IDP kamplarının zorla göç ettirilmiş insanların güvenliğinin sağlanabileceği noktalarda olduğundan emin olun. Bu noktalarda, iş imkanları, sağlık hizmetleri, okullar, okul öncesi bakım servisleri ve diğer sosyal tesilerin bulunmasını sağlayın.

· Ülke içinde göç etmek zorunda kalmış insanların seyahat özgürlüğü hakkına saygı gösterilmeli ve istekleri dışında yerleri değiştirilmemelidir.

· Tüm iç göç mağduru çocukların, çalışma yaşı alt sınırına kadar bedava ve zorunlu eğitim hakkını kullanması sağlanmalı. Gelişimin sürekliliğini sağlamak üzere iç göç yaşamış çocukların ortaokula devamına dair eşit erişim hakkına sahip olmasını sağlamak gerekir.

· Zorunlu iç göç yaşayanların ev, toprak ve mülkünün geri verildiğinden, ya da mümkün olmayan durumlarda, çatışma sonucu oluşan kayıp ve zararların tazmin edildiğinden emin olmak gerekir.



Uluslararası Af Örgütü’nün silahlı muhalif gruplara tavsiyeleri:

· Sivillere doğrudan ya da dolaylı saldırıları durdurun.

· Ülke içinde göç etmek zorunda kalanların kaldığı kamplara (IDP)

· Çocukları silah altına almaktan vazgeçin.

· UNAMID’in bölgede yerleşmesini zorlaştırmayın. UNAMID güçlerine saldırmaktan ya da onları tehdit etmekten vazgeçin.

· IDP kamplarının sivil ve insani yapısına saygı gösterin.





Uluslararası Af Örgütü’nün uluslararası topluma tavsiyeleri:

· UNAMID’in sivil halkı korumasına yetecek kadar kaynak ve insan gücüne sahip olmasını sağlayın.



Uluslararası Af Örgütü’nün UNAMID’e tavsiyeleri:

· IDP kamplarında güvenliği garanti altına almak üzere, BM koruma gücü birlikleri her kampın yakınına birlik konuşlandırarak sürekli devriye gezmelidir. Pazara giden veya odun toplayan kamp sakinlerine de eşlik edilmesi gerekmektedir.

· Gerekiyorsa, insani yardım taşıyan araçları silahlı askerlerle koruyun. Yollarda sürekli devriye gezerek, yol güvenliğinin sağlandığından emin olun.

· Ülke içinde yer değiştirmek zürunda kalmış insanlar için güvenli, onurlarını kırmayacak ve kendi istekleriyle gerçekleşecek bir geri dönüş için gerekli altyapıyı hazırlayın. İç göçe maruz kalmış kişilerin tercihi başka bir yere yerleşmek değilse, UNAMID geri dönenlerin tekrar yerleşmesi ve uyum sağlamasıyla da ilgilenmelidir. Geri dönüş ve yeni yerleşimlerin kişilerin isteğiyle gerçekleştiğinden ve gerekli kararların iç göç mağdurları tarafından alındığından emin olun.

· Etkili bir silahsızlandırma, terhis ve uyum programının Darfur’daki tüm silahlı gruplar için uygulandığından emin olun.

· Kampların sivil karakterini koruduğundan emin olmak üzere, silahlı grupları, iç göçe maruz kalmış insanlardan ayırabilmek için bir izleme programı ve kamplar için silahsızlandırma programı başlatın. Ülke içinde göç etmiş olan insanlar bu programı, onları koruyabilecek bir barış gücünün dışarıda olduğundan emin olduklarında kabul edebilirler.

· UNAMID’ın siyasi ve sivil yetkililerinin, kamp içinde ve dışında yaşayan iç göç mağdurlarıyla yakın ve sürekli bir diyalog içinde olmasını sağlayın. Bu sayede UNAMID’in onların endişe ve ihtiyaçlarına dair hassas olması sağlanabilir.

· Kadınlar da dahil olmak üzere iç göçe maruz kalan insanların kamp güvenliğine dair tüm kararlara katılmasını sağlayın.

· Kadınlar ve kadınlarca yönetilen STKlarla, göç mağdurları ilgilendiren konularda görüş alışverişi içinde olun. Onlarla düzenli toplantılar gerçekleştirin.

· UNAMID’in siyasi ve sivil memurlarının, iç göç mağduru olsun ya da olmasın Arap gruplarla yakın ilişki sağlaması gerekir. Böylece UNAMID eşit bir şekilde Araplar’ın endişe ve ihtiyaçlarından da haberdar olmuş olur.

· İç göç mağdurlarına karşı saldırı, tecavüz, yağma ve benzeri zararlar yaratan kişilerin cezadan muaf olmaması için UNAMID polis güçlerinin Sudan polisiyle yakın ilişki içinde çalışıyor olduğundan emin olun.



Dipnotlar:

1. Jan Eliasson, Genel Sekreter’in Darfur özel temsilcisi. 27 Kasım 2007 Güvenlik Konseyi brifingi, SC/9178.

2. Kasabalardaki pek çok insan yardım etmek zorunda kaldıkları insanların sayısı sebebiyle zarar gördü. Diğerleri işlerinden ve mallarından oldular.

3. HAC kampların yönetiminden sorumlu olan, hangi STKların kampta çalışacağına karar veren hükümet aygıtı. HAC’ın icraat adlı dairesinin, ulusal istihbarattan ve güvenlik servislerinden elemanlarla doldurulduğu defalarca belgelendi.

4. Yardım çalışmaları düzenleyen örgütlerin üyeleri de JEM fraksiyonları tarafından kaçırıldılar.

5. Amnesty International, Sudan, Darfur: Rape as a weapon of war: sexual

violence and its consequence (AI Index: AFR 54/076/2004).

6. BM uzmanlar raporu, BM İnsan Hakları Konseyi, Aralık 2007, sayfa 38


Cevapla

“Serbest Kürsü” sayfasına dön