Devletin Tunç/Eli Dersim'de Ne Yapmıştı?

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
Kullanıcı avatarı
Siyabend
Belawela Muhtarı
Belawela Muhtarı
Mesajlar:19658
Kayıt:15 Eki 2006 12:05
Ruh Hali:Mutlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Kova
Takım:Galatasaray
Devletin Tunç/Eli Dersim'de Ne Yapmıştı?

Mesaj gönderen Siyabend » 16 Kas 2009 19:58

Ya bizlere uzun yıllar “İlk Kadın Pilotumuz” olarak iftiharla takdim edilen Sabiha Gökçen’in, aslında Dersim’e en ağır bombaları atan uçağı kullanmış olduğu gerçeğine ne diyeceğiz?

Resim

Tarihçilere büyük vazifeler düşüyor. “Alevi İsyanları” olarak bahsi geçen meselelerin iç yüzünü bilmiyoruz. Herkesin birbirini kan davası üzerinden suçlaya geldiği, herkesin birbirini zalim ve günahkar saydığı karmaşık bir düşmanlık hattı... Karanlık günler.

Trabzon’daki Atatürk Köşkü’nü ziyaret edenleriniz bilir. Odalardan birinde duvara asılmış büyük Türkiye haritası üzerinde “Tunceli/Dersim” kısmında elle çizilmiş, işaretlenmiş kısımlar vardır. Pek çok kişi Atatürk’ün 1937’deki Dersim olaylarını bizzat buradan yönettiğini anlatır. Oysa başka pek çok kişiyse, aynı tarihlerdeki Dersim tenkilinin, Atatürk tarafından değil, İsmet İnönü tarafından düzenlenip yönetildiğini söyler... Biz kitaplardan okuyup ezber ettik, doğrusunu ancak Allah bilir...

Bundan tam 72 yıl önce, 15 Kasım 1937’de Dersim isyanı önderlerinden Seyit Rıza’nın Elazığ’da asılması ile kapatılmış iç kanamalı ağır bir defter saklıdır oysa aynı haritaların ve dile gelmemiş fısıltıların ardında...

Seyit Rıza’nın sekseni aşan yaşı, torunu evladı yaşındakilerin sahte tanıklığıyla mahkemece küçültülür, aralarında 17 yaşındaki oğlu Reşit Hüseyin, yeğeni Yusufhan aşireti reisi Kamber, Kureyşan aşireti reisi Seyit Hüseyin’in de bulunduğu on kişiyle birlikte Elazığ Buğday Meydanı’nda asılırlar.

Son sözleri, kalbimizi 72 yıl sonra bile kahırla deşecek işaretleri taşır: “Evladı Kerbelayız. Suçsuzuz. Ayıptır, günahtır, zulümdür, cinayettir...”

Bugünden baktığınızda, bugünün Alevi söyleminden çok Caferi söylemini hatırlatıyor bu cümleler. Şaşırtıcı dini vurgusu, Ehlibeyt ve Kerbela işaretleriyle okunduğunda... Kendini CHP’nin oy deposu olarak lanse eden, hatta çoğu kez din dışı seküler bir söyleme mahkum etmiş günümüz Alevi duruşuyla şaşırtıcı derecede bir zıddiyet...
Hakikaten 1937’de Dersim’de neler yaşanmıştı? Dönemin İnönü’lü CHP’si, işin ne kadar içindeydi? Ve o katliamları yaşayan Alevilerin torunları sonrasında niçin CHP’li oldular? O günün seyitleri bugün neredeler?

Oysa İnönü’nün 18 Kasım 1937’de söyledikleri, işin özetidir: “Dersim meselesini ortadan kaldırdık, son verdik. Dersim müşkilesinden kurtulduk. Dersim’i her türlü askeri hareketlerle temizledik” diyordu İnönü...

“Tedip”ten “Tenkil”e varan yani baskıdan ateşle öldürmeye kadar uzanan süreçlerde devletin tunçtan eli, Dersim’in başına bir balyoz gibi inmiştir... Keçi otlattığı için Orman Kanunu’nu çiğneyen, fes taktığı için Devrim Kanunlarına karşı gelen, işsizlik ve fakirliği yenemediği için hortlamış eşkıyaya karşı evinde odasında namusunu canını korumak adına tuttuğu piştovundan sorguya çekilen, Harf İnkılabına rağmen Osmanlıca yazıp okuyan, Türkçe değil Kürtçe konuşmakla büyük suç işleyen, Evlad-ı Kerbela’dan, sadık-ı Ehli Beyt’ten Dersimliler... Bundan 72 yıl önce defteri kanla dürülmüş hicranlı bir maziye sahip...

Dönemin askeri raporlarına göre 7000’in üzerindedir öldürülen isyankarların sayısı. 1938 yılında basılmış “Köy Arama ve Silah Toplama İşleri Hakkında Kılavuz” adlı kitabın içinde en ince ayrıntılarına kadar köylerin nasıl yakılacağı, evlere, odalara nasıl girileceği anlatılıyor. Silahlarını teslim etmek istemeyenlerin kadın ve çocuklarına el konulmasının iyi sonuç vereceğinden bahseden maddeler!! Tam bir çılgınlık eseri anlayacağınız. Kendi ülkesinin insanına bu kadar mı düşman olabilir yöneticiler diye soruyor insan ister istemez.

Ya bizlere uzun yıllar “İlk Kadın Pilotumuz” olarak iftiharla takdim edilen Sabiha Gökçen’in, aslında Dersim’e en ağır bombaları atan uçağı kullanmış olduğu gerçeğine ne diyeceğiz?

Tüm bunları, 19 yıl aradan sonra bölgeye giden Cumhurbaşkanımızın fotoğraflarıyla birlikte gözyaşları içinde bir kez daha hatırladım.

Kendi insanını sevmek bu kadar mı zor, bu kadar mı ağır?

Sayın Gül’ün ayakkabılarını çıkarıp yalınayak girdiği gönül dergahı, bunca yıldır tunçtan balyozlarla kırıldı... Dağ ol da ağlama, insan ol da taş kesme! Vah!

Sibel Eraslan - Vakit.com.tr


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön