Ateşkes, gerçekler ve umut kırıntıları

Beğendiğiniz veya eleştirdiğiniz yazılar
Cevapla
ZAGROS
Moderator
Moderator
Mesajlar:9466
Kayıt:28 Şub 2007 22:02
Ruh Hali:Huzurlu
Cinsiyet:Erkek
Burç:Koç
Takım:Fenerbahçe
Ateşkes, gerçekler ve umut kırıntıları

Mesaj gönderen ZAGROS » 24 Ağu 2010 12:55

Resim

22/08/2010

30 yıldır uygulanan iç veya dış destekli bütün savaş stratejilerine, OHAL'lere, JİTEM'lere, 50 bini aşkın can kaybına ve yüz milyarlarca dolar değerinde ekonomik kayba karşın PKK yok edilemiyor

GENÇAY GÜRSOY (Arşivi)


Ülkeyi kasıp kavuran bu sıcak ve bunaltıcı havada, Kürt sorununun çözümüne doğru bir kez daha yola çıkma olanağı sunan tek taraflı PKK ateşkesi, yüreğimizi bir nebze olsun ferahlatıyor. Aklı fikri büsbütün dumura uğramamış herkesin bazı temel gerçekleri artık görmesi gerekiyor: Karşımızda adıyla sanıyla, geçmiştekilerden çok daha ciddi bir “Kürt isyanı” var. Bu kez isyan geçmiştekilerle kıyaslanamayacak boyutlarda geniş bir kitle desteğine sahip.
Bu çağda ve bu coğrafyada iyi kötü demokrasiyle yönetilen bir devletin uygulayabileceklerinin çok çok ötesine geçen bütün şiddet ve yıldırma yöntemlerinin denenmesine karşın isyan bastırılamıyor. İki taraftan da ölümler alabildiğine artıyor. “Etle tırnak gibiyiz” edebiyatı artık işe yaramıyor. Türk kesiminde giderek yaygınlaşan etnik gerilim, kontrolsüz kitle katliamlarına doğru hızla yol alıyor. İşin en vahimi, ülkede bu korkunç geleceğe yatırım yapan legal ve illegal siyasi güç odakları var. Bu odakların PKK içinde de uzantıları bulunduğuna dair ciddi deliller eksik değil. İşte bu koşullar altında isyanın silahlı örgütü PKK bir kez daha tek taraflı ateşkes ilan ediyor.

Ateşkes koşulları
Evet bu kısa süreli ve koşullu bir ateşkes, tıpkı Turgut Özal zamanındaki ilk ateşkes gibi. Bu kez de açıklamaların örtülü bir tehdit iması taşıdığını söyleyebiliriz. Koşullar şunlar: 1- Devlet operasyonları durdursun, 2-Tutuklu Kürt siyasetçileri ve barış grubu üyeleri bırakılsın, 3- Öcalan barış sürecine aktif olarak katılsın, 4- Bölgedeki Kürtçe yer isimleri iade edilsin, 5- Yüzde 10 seçim barajı düşürülsün.
İleri sürülen koşulların tamamının bu kısa süre içinde yerine getirilemeyeceği bilindiğinden, uygun ifadelerle çözüme yönelik diyalog kapılarının açılması talep ediliyor. Yani kısa süreli ama bir anlamda ucu açık bir ateşkes. İyi niyetli ve oyalama taktiklerine başvurmayan yaklaşımlar sergilenmesi halinde süresiz de olabilir. “Aksi takdirde silahlı eylemler yeniden başlar” deniyor.
Bu tehdit imalarının “kuru sıkı” olmadığını çok iyi biliyoruz. Ateşkes kararı daha önceden alındığı halde avukatların Öcalan’la görüşmesinin “koster arızası” bahanesiyle engellenmesi üzerine anında beş askerin yaralanmasıyla sonuçlanan bir kolordu baskını düzenlenmesi, hem bu tehdit unsurunun ciddiyetini hem de Öcalan’ın karar mekanizmasındaki tartışılmaz konumunu açıkca ortaya koyuyor.

PKK ve Öcalan gerçeği
Adına ister “terör örgütü” ister “gerilla örgütü” diyelim, PKK bugün yüzyıldan fazla bir geçmişe sahip Kürt sorununun Türkiye ve dünya gündemine taşınmasında belirleyici bir rol oynamış, çeşitli düzeylerde geniş kitlesel ve kurumsal ilişkileri, hayli deneyimli siyasi kadroları ve yine geniş kitleler tarafından büyük ölçüde paylaşılan siyasi hedefleri olan bir örgüt. Bütün bu nitelikleri “sözde” sözcüğünü ekleyerek görmezlikten gelmenin kimseye bir şey kazandırmadığı ortada.
30 yıldır uygulanan, iç destekli veya dış destekli bütün savaş stratejilerine, OHAL’lere, özel birliklere, JİTEM’lere, 50 bini aşkın can kaybına ve yüz milyarlarca dolar değerinde ekonomik kayba karşın bu örgüt yok edilemiyor. Bırakalım yok edilmeyi, soğukkanlı bir değerlendirme yapıldığında, kabul edilebilir bir gelecekte anlamlı bir güç kaybına uğratılabileceğine dair akla yakın olasılıklar da ortada görünmüyor.
Bu sonucun güvenlik güçlerinin savaş kabiliyetlerinin ya da mücadele azminin yetersizliğinden kaynaklanmadığı apaçık. Aksine, dünya örnekleri arasında deneyimi, bilgisi, teknolojik savaş gücü bakımından en ön sıralarda yer alan bir ordu var. Üstelik bunca can kaybına rağmen “şehitler ölmez vatan bölünmez” diye haykırmayı sürdüren geniş paramiliter kitleler ve savaşı daha onlarca yıl sürdürebilecek ideolojik donanıma sahip sayısız subay da var.
Denenen bütün baskılara, yıldırma, sindirme çabalarına, siyasi manevralara ve örgütün türlü taktik ve siyasal sakarlıklarına karşın PKK, Kürt halkı nezdinde marjinalize edilemiyor, itibarsızlaştırılamıyor. Aksine, savaşın sürdüğü yıllar içinde, Güneydoğu metropollerinde dağa çıkmaya aday yığınla potansiyel militan yetişiyor.
Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasi kadroların dar ufuklu, inkârcı ve sorumluluktan korkan politikaları ve Kürt sorununu orduya havale ederek kenara çekilme alışkanlıkları sayesinde, bölgede PKK’ye geniş bir siyaset alanı açıldı. Diyarbakır cezaevindeki insanlık dışı uygulamalar, “faili meçhul”ler, köy yakmalar, dışkı yedirmeler, silahsız alternatif siyasetleri hızla işlevsizleştirdi.
Böylece birkaç yıl içinde PKK, uyguladığı şiddet yöntemleri benimsensin benimsenmesin, Kürt halkı içinde son derece güçlü organik ilişkiler kurmayı becerdi. Güneydoğu’daki feodal yapıyı büyük ölçüde sarstı. Bütün acemiliklere ve yönetim kadrolarının yetersiz bilgi donanımlarına karşın örgüt, deneye yanıla, düşe kalka, kendi toplumlarında derin bir siyasallaşma sürecini başarıyla sürdürdü. Kürt toplumu, 30 yıldır sürüp giden bu kanlı savaşın yol açtığı acılarla yoğrula yoğrula, kimlik, dil, demokrasi, kadın hakları, çevre bilinci, kültürel haklar ve özgürlükler alanında azımsanmayacak bir yol aldı.
PKK ile arasına belli bir mesafe koyan ve uyarılarını açıkca dile getirmekten çekinmeyen yazar Orhan Miroğlu, bu son ateşkes vesilesiyle yazdığı yazıda şunları söylüyor: “Son Kürt isyanını diğer isyanlardan farklı kılan en önemli şey, kuşkusuz sınıfsal karakteri ve ideolojisidir. Ağalık, şeyhlik, mirlik gibi geleneksel yapıların tarihsel öncülüğü PKK’nin tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte sona erdi. PKK, Kürt köylüsünü örgütledi ve savaşa soktu” (Taraf, 15 Ağustos 2010).
Adını anarken ister “terörist başı”, ister “çocuk katili”, ister “Serok Apo” deyin, yıllardır İmralı’da yarı tecritte tutulan Öcalan’ın hâlâ bu örgütün söz ve karar sahibi asıl lideri olduğunu ve Kürt halkının özellikle yoksul kesimleri için, siyasi liderliği çok aşan bir kimliği temsil ettiğini inkâr edemeyiz. Bugün milyonlarca Kürt, bizlerin anlayamayacağı bir teslimiyet ya da vefa duygusu içinde, siyasi iradelerini ona teslim ettiklerini açıkca ilan etmiş durumda. Güneydoğu metropollerinde yaşadıkları şiddet ortamı içinde, patlamaya hazır dinamit lokumları gibi sokaklarda dolaşan, geleceği karartılmış, horlanmış yüzbinlerce yoksul çocuk ve genç için “Serok Apo”, bilinen kavramlarla açıklayamayacağımız, neredeyse mistik bir güce sahip.

Umut kırıntıları
Yukarıdan beri açıklamaya çalıştığım, aslında artık gözü ve izanı olan herkesin gördüğü gerçekler ışığında PKK’nin ilan ettiği bu ateşkese siyasi aktörlerin yanıtları ne olacak bilmiyoruz. Geçmiş ateşkeslerden farklı olarak bu kez Kürt tarafının yasal temsilcileri, inisiyatif alma konusunda daha kararlı görünüyor. BDP, yapıcı ve uzlaşıcı barış dilini kullanmaya özen gösteriyor. Kürt siyasi hareketinin en geniş tabanlı örgütünün başına Ahmet Türk ve Aysel Tuğluk gibi mutedil insanların getirilmeleri barış umutlarını güçlendiriyor.
Türk tarafında ise şu ana kadar (18 Ağustos), Cumhurbaşkanı’nın bu konudaki bir soruyu ayaküstü yanıtlarken dile getirdiği, “İrlanda örneği dahil her şey yasal zeminde tartışılabilir” mealindeki sözleri dışında liderler tarafından yapılmış resmi bir açıklama yok. Barış yanlısı birkaç köşe yazarı ve bazı televizyon kanallarındaki tartışma programları dışında medyada da ateşkes konusu yeterince ele alınmış değil.
Öte yandan, oğullarının hiçbir zaman şehit adayı olmayacağını garantilemiş asker ve sivil “devlet adamları”, iktidar kanadının tescilli derin bakanları, evlat acısını fakir fukara çocuklarının cenaze törenleri üzerinden tanıya tanıya, duygu kanalları tıkanmış taş yürekli siyasiler, sureti haktan görünme çabası içinde paramiliter güçlerine “itidal” çağrıları yaparken bile beden dilindeki şiddet ifadesini saklayamayanlar, henüz barışa doğru açılan her yola anında taş koyan çıkışlarını yapmadılar. Henüz geniş temsil yeteneği olan hiç kimse, “terör örgütüyle pazarlık yapılmaz”, “terörist başı muhatap alınmaz” diye kestirip atmadı.
AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın ve CHP Genel Başkan Yardımcısı Hakkı Süha Okay’ın sözleri büsbütün umut kırıcı değil. “Bu kadarı yeter mi?” demeyin. Barıştan umut kesilmez...


Cevapla

“Köşe Yazıları” sayfasına dön